22 Aralık 2018 Cumartesi

Cumhuriyet’in Bir numarası



Cumhuriyet’in Bir numarası

Ziverbey’den Ergenekon’a

İlhan Selçuk

Karakutu yayınları 2008 1. Baskı İstanbul. 214 sayfa

Aytekin Gezici

Genelde okuduğum kitaplara başladığımda Facebook sayfamda kitapla kitapla beraber bir pozumu yayınlardım. Bu kitapta yapmadım. Yıl Aralık 2018 ve mahkeme Ergenekon adlı bir örgütün olmadığı yönünde karar verdi. Bende Temmuz 2016 yılı öncesi bu konularla ilgili bir kitap okuma ihtiyacı duydum. 15 Temmuz öncesi Fetö denen katilin yardakcısı olan bu tip yazarlar,tıpkı mahkemelerinde olduğu gibi boş, temelsiz bazı iddialar ile insanları karalamaktalar. İşin garip tarafı bu bunu gibi sözde yazarlar ‘’Ben bunlara Fetö’nün tetikcileri’’ diyorum şimdi ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Kitapta Fehmi Koru’nun köşe yazıları, Hasan Cemal’in iki kitabı ‘’O dönem Hasan Cemal Cumhuriyet’ten tartışmalı olarak ayrılmış idi’’ Emin Karaca’nın kitabı ile yine Fehmi Koru’nun mahlas kullanarak Taha Kıvanç imzası ile yazdığı makalelerden yola çıkarak Selçuk’u karalama çabaları. Bir atasözü sıkıştırayım bu araya ‘’ Kılavuzu karga olanın……’’Dedimya Ergenekon Mahkemelelerinin iddaları gibi içi boş bir kitap.İkinci baskı yaptımı bilmem ama bulusanız okuyup okumamak sizin bileceğiniz bir konu. Ben tavsiye etmem. 15 Aralık 2018 Denizli



Bir Hıristiyan Masalı



Bir Hıristiyan Masalı


Tarihin En Büyük Sahtekarlığı

Mine G. Kırıkkanat

Kırmızı Kedi Yayınevi 10. Baskı 2017 İstanbul 187 sayfa

Dünyadaki her yüz kişiden 32 sinin Hıristiyan olduğu düşünülünce, en kalabalık mümin nufusun inandığı yalan,salt dinler tarihinin değil, düpedüz insanlık tarihinin son ikibin yılda temel sahtekarlığı olan ve İstanbul’un kaderini değiştiren belki de bizim olmasını sağlayan en kapsamlı ve temel sahtekarlığın tarihçesini yazan bir kitap.

Tarih boyunca dinleri jeopolitik çıkarlara uygun hale getiren bu yalanların hiçbiri insanlığın geleceğini siyasal ve coğrafi olarak bu kadar derinden etkilememiştir. ‘’ Donatio Constantini’’ başlığı ile Vatikan’ın gizli arşivinde yer alan ‘’ Konstantin’in Bağışı’’ belgesi dünya tarihinin en büyük sahtekarlığı, Avrupa’yı asya’dan ayıran siyasal coğrafyanın temel yalanıdır.

KIrıkkanat Kitabında İstanbul ile ilgili çok güzel bilgiler vermiş tabi bu bilgiler 1200 yılının başlarında Haçlı Ordularının İstanbul Kiliselerinin talanını anlatmış ve bunlardan kalan kısmında 1453 yılında Osmanlı Yağmacılarının bitirdiğini anlatmış, benimde dikkatimi çeken Fatih’in 1453 yılında harap vaziyette bulduğu Havariyyum Kilisesi duvar kalıntıklarını fetihten on yıl sonra tamamen yıktırarak yerine kendi adını taşıyan Fatih Camii’ni yaptırmıştır.

Kırıkkanat bu yağma talan ve yıkımları anlattığı bölümü şöyle bitirmekte ‘’ Kostantinopolis 1123 yil boyunca Roma imparatorlugunun başkentiydi. İstanbul’un Osmanlı ve bize geçmesi 600 yıl olmadı. Oysa kendinden önceki tarihin mirasına sahip çıkmayanların tarihe bırakacağı mirasa da gelecek sahip çıkmaz’’

Sahtekarlık kostantin’e atfedilen vasiyetten ibaret değildi. Bu çakma vasiyete dayanarak, sanki yüzyıllar önce yazılmış, kaybolmuş ve tozlu raflarda tıpkı vasiyet gibi üzerinden dört yüz yıl geçmiş ve sonra bulunmuş gibi yapılan tam 204 papalık fetvası vardı. Roma Patrikliği tahtına geçen papalar başları sıkışınca imal edip sanki yüzyıllar önceden varmış gibi kadim kanun olarak kullanmışlardır.

Bu sahtekekarlık 850 yılından sonra Cenevrede vaizlik yapan reformist rahip Davit Blondel tarafından kanıtlandı. 15.12. 2018 Denizli

PUBLISH OR PERISH


19 Kasım 2018 Pazartesi

Beyin Sizsiniz

‘’PUBLISH OR PERISH’’
Beyin Sizsiniz
İsmail Hakkı Aydın
10.Baskı Toplam 50.000 adet Nisan 2018
Girdap Yayınevi
Öncelikle size İsmail Hakkı Aydın’ı tanıtayım. ‘’Bilim Adamı, Beyin Cerrahı, Düşünür, Edip, Yazar, Şair, Güftekar, Musikişinas, Teolog, Filozof, Hattat. BU kadar birikimli bir beyine sahip kişinin ikinci kitzabını okumaktan gurur duydum.
Kitabın ana fikri Bilim, Beyin, Kur’an’ı Kerim.
343 Sayfa olan kitap Hayal ile başlıyor ve şöyle diyor Aydın hocam ‘’Hayal ediyorsak başarabiliriz. Hayal edebildiğimiz müddetçe , beynimizin gücü sonuzdur. Hayal, beynin kabiliyetini gösterir. Hayal gücü sonsuz olanın , beyin gücüde sonsuzdur. Beynimizin gücü, hayallerimizle sınırlıdır.’’
Aydın Hocam Kitabında İslam aleminin bin yıldır bilim adına hiçbir şey yapmadığını, çok güzel anlatmış ve mukaddes kitabımızın yalnızca uhrevi yönü üzerine kafa yorup 1200 lü yıllardan beri maalesef bilim adına yerlerde süründüğünü çok güzel anlatmış.
Hz.Peygamberin vefatından sonra İmam-ı Azam’ın vefatı hicri 150’dir. Gazali’nin vefatı 1111 İbn-i Sina’nın vefatı . Bu gibi ve 1200 yılına kadar sinüs,kosinus ve sıfırı bulan insanlar hepsi müslümandı.Bu yıldan sonra bu buluşlar bıçak gibi kesiliyor.
Aydın Hocam iyi bir Teolog olduğu için kuran ayetlerinde bilim ile ilgili olanları çok güzel açıklamış. Şimdi diyebilirsiniz’’ biz bu kitabı niye okuyalım’’ bende size derim ki Aydın Hocam bu konu kuranda yazdığını ve ayetini açıkladığını, ilk klonlanan koyun Doll ile Hz. İsa’nın yaradılışını anlatması.
Birde Diyanet işleri başkanlığına çağrısı var ; en kısa zamanda inancına, imanına, meshebine, bakılmaksızın dünyanın en iyi fizikcisi, en iyi genetikcisi ile kut’zan-ı Kerimin güncel tefsiri yapılması lazım. Diyor ve bu tezini kitabında çok güzel anlatmış, örnek ayetlerle desteklemiş.
Kitabın ilginç bir özelliği de bazı sayfalarında aşağıdan yukarı,yukardan aşağı ben buna ‘’Yan yazılar’’ dediğim hocanın sözleri var bunlardan biri ‘’Beyin evdeki gelinlik genç kıza benzer. Boş bırakmaya gelmez’’ bir başkası ‘’ Evet. Evet…yanlış duymadınız. Bilim ve Teknolojide, araştırma yapmak, her bilim adamına FARZ dır’’ diyor
Penisilin mucidi Alexander Fleming ile sonradan İngiltere siyasetinin bir numarası ve ikinci dünya savaşının duayenlerinden olan Churchill’in ilişkisini ve cerrahların neden biraz mazoşisttir olduklarını merak ediyorsanız bu kitabı muhakkak okumanız gerekmektedir.
Bu sene ramazan ayında kur’an-ı kerimin mealini 9. Kez okuyacağım Aydın hocamın sayesinde daha farklı okuyacağım.
Hoca kitabını şu parağrafla bitirmiş. ‘’ Ne kadar çok okur, ne kadar kadar beynimize bilgi yüklersek,
O kadar çok düşünme, muhakeme, isabetli fikir ve projeler üretme şansımız olur. Beyin halen tamamen çözemediğimiz kaideler çerçevesinde faaliyet gösterir. Zira beynimizin kapasitesi kitaplarda yazıldığı/yazdığımız gibi değil, namütenahidir.




6 Kasım 2018 Salı

Türkiye’de Milli Şef Dönemi(1938-1945)

Türkiye’de Milli Şef Dönemi(1938-1945)

Cilt 2 Cemil Koçak
İletişim Yayınları
7.baskı 2017 İstanbul (1.baskı Ankara 1986)
600 sayfa

Cemil Koçak’ın bu çalışması görünen düzeyde bir tarih araştırması yaparak,Türk siyasal hayatının önemli bir dönemini iç ve dış politika açısından tanıtmaya çalıştığı tarih malzemesini mümkün olduğunca çözümler bir biçimde işlemeye,tarihsel olgu ve olayları bir derleme niteliğinden çıkararak yeri geldiğinde anlamlı ve kendi içinde tutarlı bir çerçeve içinde çözümleyip yorumlamış dönemin özellikerine ilişkin bazı genellemeler ve tahlillere de yer vermiş.

2.Dünya Savaşı sırasında Türk dış politikasının temel ilkesi ve amacı ne olursa olsun savaşa katılmamak olmuştur.Gerçekten de Türkiye’nin savaşa katılmaktan hiçbir çıkarı yoktu.Bu tür bir çıkar denemesinin 1.Dünya Savaşı sonunda ülkeyi getirdiği nokta o dönemi bizzat içinde bulunarak yaşayan türk yöneticilerin aklından hiç çıkmamıştır.Dönem boyunca türk dış politikasının en önemli karar mevkiinde bulunan İsmet İnönü bu gerçeği en yakından bilen kişidir.Bu nedenle ülkeyi savaştan uzak tutmak için elinden gelen her türlü gayreti göstermesine şaşmamak gerekir.Türkiye tüm savaş yılları boyunca bir denge politikası izlemiş bu denge oyunu sayesinde savaştan uzak kalmıştır.Savaştan sonra çok partili sisteme geçildiği zaman şimdiki aklı selim bazıları”efendim bütün dünya çok baskı yaptı”der.Bu baskıyı Avrupa’nın önemli bir parçası olan İspanya’da diktatör Franco’ya Portekiz diktatörü Salazar’a uygulayamamış ve seksenlere kadar Avrupa’nın bu ülkeleri diktatörlükle yönetilmiştir.

Kitabı okurken şu dikkatimi çekti.SSCB(Rusya) savaşa katılmamızı Dünya milletlerinden daha çok istemektedir.Nedeni Avrupa işlerine göndermiş olduğu on beş tümeni geri çekip yerine Türk askerini sürmek istemesidir.Bunun nedeni de Türk ordusunu zayıflatmak Balkanlara kadar inmiş olan Bolşevik rejimini Türkiye’ye de dayatmaktı.Eğer savaşa girseydik Berlin’e giren ordu Türk ordusu olurdu.Arkadan Rusya’nın bir vurması olmasa da kesinlikle lojistik desteğimizi kesip Türk ordusunu imha ettirmekti.Kitabın özeti çok zor ama size hepimizin tanıdığı yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun İnönü ile yüz yüze konuştuklarını aktaracağım.”Bir akşam,ikimizin baş başa kaldığı sofrada demiştim ki:Paşam ben şimdi devlet memuruyum.Siz de devlet başkasınız.Fakat,müsaade ediniz de sizinle eskisi gibi bir dost olarak konuşayım.İstanbul’dan geliyorum.Orada gördüklerimden çok üzgünüm.Hükümete ve hatta size,sizin şahsınıza karşı adeta hüsümet derecesine varan bir muhalefet cereyanı alıp yürümektedir.Sakın memleketi harp felaketinden kurtardığınız için size minnettar olduğu hayaline kapılarak,bu ceryanı mühimsememezlik etmeyin...Bunun sebeplerini araştırmaya bakın...Bizzat diyorum çünkü etrafınızdakilerin memleket realitelerini sizden gizlediklerini ve size her tarafı güllük gülistanlık gösterdiklerini biliyorum.Zira size gelmezden önce bazı eski Meclis arkadaşlarımla bu bahis üzerine konuşmak isteyince sözümü ağzıma tıkadılar.Aman bize dediklerinizi paşaya söylemeye kalkışmayın üzülür dediler.

Sırtlarını devlet nüfusuna ya da nüfuslu politikacılara dayayarak halkı haraca kesen karaborsacılardan etmediğim şikayet kalmadı.Siz iradesini kaybetmiş bir meclis,nereye gittiğini bilmez bir parti ve ne yapacağını bilmez hükümet ile bu memleketi,ne siyasi ne iktisadi bakımdan düzene koyamazsınız.”Bu paragrafı okurken acaba şimdiki yöneticimize bir Yakup Kadri Karaosmanoğlu gerekli mi?



22 Ekim 2018 Pazartesi

Özgürlük Mücadeleleri Tarihimiz

Özgürlük Mücadeleleri Tarihimiz

Devrimin İlk Karşıtları Yazar: Alev COŞKUN

Cumhuriyet Kitapları 3.baskı Şubat 2013 271 sayfa

Kitaptaki konu tarihte 31 Mart olayı adı verilen gerici hareket tüm yönleri ile anlatılmaktadır. 31 Mart rumi takvime göredir. Miladi takvime göre ise 13 Nisan 1909 tarihine denk gelmektedir.

İstanbul’u felc eden bir milletvekili, bir bakan, bir binbaşı , subaylardan askerlerden ve halktan 20 kişinin ölümüne neden olan kimilerine göre 20.000 kişnin ‘’Şeriat isteriz’’ bağrışlarıyla gerçekleşen olay.

Alev Coşkun kitabını 6 bölüm olarak yazmış ve her bölümü kendi içinde olaylara göre bölümlere ayırmış. 1.bölüm Osmanlı Devletinin yükselişi ve gerileyişi. 2.Bölüm Meşrutiyet’in İlanı 3.Bölüm Meşrutiyet’in ilanı (1908 Devrimi) 4. Bölüm Devrim Karşıtı Hareket Gerici ayaklanmanın sosyolojik temelleri. 5.Bölüm Alternatif Tarihciler. 6. Bölüm Yabancı Bilim adamları ve Yazarların yorumları.

Alev Coşkun Kitabında Türk Demokrasi ve Özgürlük hareketi genel tarihsel gelişim çerçevesinde ele alınarak kitaplaştırılmıştır.

31 Mart olaylarını hazırlayan konuları çok güzel incelemiş ve Askeriye içersinde mektepli , alaylı olaylarını mollaların askere alınmayışı konularını çok iyi işlemiş ve bu isyanı destekleyen İngiliz basını ,İstanbulda yayınlanan ve bu olayaları destekleyen rum basını.

31 Mart olayı son çağa girmenin şoku karşısındaş, gelenenekci kesimin kanlı tepkisidir. Sosyolojik olarak 31 Mart olayı statikonun muhafazasının dışa vurumudur. Bu kanlı tepkiye hareket ordusunun İstanbul’a gelmesi ile ‘’modernleşme ve ilerlemenin sürmesi’’ sağlanmıştır.

İlk defa duyduğum ‘’Yani okuduğum ‘’ olayı yazayım 31 Mart olayı yalnız İstanbul’da değil anadoluya yayılmamakla birlikte Adana’da çok büyük olaylar olmuş. Prof Zürcher Anadoludaki durumu şöyle anlatıyor. ‘’ 1909 karşı devrimi taşraya tam olarak yayılmamıştı. Ama karşı devrime bağlanabilecek bir şiddet olayı olmuştu. Adana vilayetinde eski rejimin bazı taraftarları, merkezi hakimiyetin bozulmasını ittihatcılara saldırmak için fırsat bilmişti. Ayaklanma organize bir şiddet ve katliama dönüşmüş ve çok sayıda kimilerine göre 20.000 ermeni yurttaş katladilmiş. Adanaya bir perlemanto komisyonu gönderilmiş ve ayaklanmadaki rollerinden ötürü 124 müslüman 7 ermeni idam edilmiştir.

Okunması güzel tavsiye edebileceğim bir kitap. Son zamanlarda Kendini Tarihci diye tanıtan ve 31 Mart olayı ile ilgili ahkam kesen soytarılara güzel bir tokat.


 

20 Ekim 2018 Cumartesi

Frekans

Frekans
Eylül 2018
Sayı 127
Tüm Kırtasiyeciler Derneğinin Dergisi
125 sayfa

Bugün değişik bir dergi paylaşacağım.Yukarıda da zikrettiğimiz gibi Tüm Kırtasiyeciler Derneğinin çıkardığı dergi Frekans..Paylaşma nedenim çok sevdiğim oğlum Eray Apaydın’ın yakın arkadaşı Alfa Toner Kırtasiye firma sahibi yeğenim diye hitap ettiğim Murat Nişan’ın 84 ve 85.sayfasında gerek işletmesinin gerek de kendisinin çok güzel renkli fotoğraflarıyla röportajının yer alması.

Murat’a yedi tane soru sormuşlar,Murat bu sorulara çok güzel cevaplar vermiş.Zaten kendisi de yanlış bilmiyorsam Eskişehir Ticaret Odası kırtasiyeciler dalından yönetim kurulu üyesi.Sorularından bir tanesini size aktaracağım.Soru”Hedefleriniz nelerdir?”cevap”Benim çok büyük bir hedefim var;Eskişehir’de 1 numara olmak,Eskişehir’de 1 numara değilim büyüklerimiz var tabi.Ancak mağazacılık noktasında en iyilerinden bir tanesiyim diyebilirim.Şubeleşme fikrine sıcak bakmıyorum.Kontrolsüz güç güç değildir.Daha önce bahsettiğim gibi tüm fuarlara katılıyorum.İstanbul Kırtasiye Ofis Fuarı’na katıldım ve orada uzun vakit geçirdim.Büyümek istiyorsam işimi takip etmem gerekiyor.Ürünleri tanımam incelemem gerekiyor.Beğenmediğim ürünü mağazamda satmam.Benim iki çocuğum var ve sağlığa zararlı ürünleri satmam.”


Yeğenim Murat’ı tebrik ediyorum ve yanaklarımdan öpüyorum.

30 Eylül 2018 Pazar

Zaman Makinesi


Zaman Makinesi
 H.G WELLS
3.basım
Ekim 2017
Kırmızı Kedi Yayınevi
145 sayfa

 Kitabın konusuna başlamadan önce size Wells’in hayatından bahsedeyim.Herbert George Wells ya da daha çok tanındığı adla H.G.Wells 21 Eylül 1866 yılında İngiltere’de Bromley’de doğdu.Teknolojik gelişmeleri anlattığı kitaplarında bilim kurgu dalının yaratıcılarından biri sayılmaktadır.
 Kitap oğlum Koray Apaydın’dan aldığım emanet bir kitaptır.Kitap hakkında oğluma sorduğumda şöyle ilginç bir cevap verdi.”Baba sen kitapları bilgi edinmek için okuyorsun ben ise kitapları bir film seyreder gibi okuyorum.”bu bana çok ilginç geldi.Son on yılda çevrilen bilim kurgu filmlerini düşünecek olursak cidden film tadında bir kitap.Zaman yolcusu kitabı dostlarına bir zaman yolculuğundan döndükten sonraki yaşadıklarını anlatmaktadır.Gittiği yer küçük insanların yaşadığı birkaç saray ve kocaman yemek salonları bulunan yine İngiltere olan bir yerdi.Güzel kumaşlar giyiyor ve sandaletleri çok ince metal işçiliğinin karmaşık örnekleriyle doluydu.Küçük insanlar yaratıcı bir eğilim sergilemiyor dükkan yok atölye yok aralarında alışveriş yaptıklarına dair bir belirti yok.Bütün günlerini oynayarak,nehirde yüzerek ve meyve yiyip uyuyarak geçiriyorlar.
 Gidilen zaman ise hayli ilginç.Gelecek zaman 802.701inci yılda.(Bu rakamı ben anlayamadım siz anladıysanız bilemem)
 Zaman yolcusu burada olduğu zaman içerisinde bunların dilini öğrenmekte ve bu küçük insanlara Eloileler ismi verilmekte bunların düşmanları ve bu insanları yiyenler ise morloklar yer altında yaşamaktadır.Zaman yolcusunun morloklarla mücadelesini Verna isimli küçük bir kızla olan dostlukları çok güzel bir dille anlatılmış.Döndükten sonra orayla ilgili hiçbir kanıt getirmemekle beraber Verna’nın zaman yolcusunun cebine koyduğu kuru çiçekten başka bir şey yoktu.Zaman yolcusu konuşmasını bitirdikten sonra dönüp dostlarına şöyle der.”Sizden buna inanmanızı bekleyemem,bunu bir yalan ya da kehanet sayın.Atölyede rüya gördüğümü söyleyin.Irkımızın kaderi üstüne tahminler yürütürken sonunda bu kurguyu yumurtladığımı söyleyin.Doğrular konusundaki direnişimi ilgi çekmek için yapılmış bir sanat oyunu sayın.Peki bunu bir hikaye olarak düşünürseniz ne düşünürsünüz?”
 Zaman yolcusu makinesini elden geçirdikten sonra fotoğraf makinasını film makinasını ve gerekli ekipmanları alıp tekrar yolculuğa çıkar.Belki daha tuhaf bir hikayeyi ve yanında getireceği örneklerle fotoğrafları dostları beklemektedir.Zaman yolcusu üç yıl önce kayboldu.Ve,artık herkesin bildiği gibi asla dönmedi.







23 Eylül 2018 Pazar

Bir Şizofrenin Aşk Mektupları

Bir Şizofrenin Aşk Mektupları
Bülent Akkurt Altın Kitaplar Yayınevi
1.basım Ekim 2000 333 sayfa
 Umutları ve özlemleri yarım kalmış bir annenin tek varlığı olan oğluna tutkulu bir aşk gibi kol kanat germesini anlatan güzel bir anı romanı.Romanda kahramanların isimleri yok.Anne ve oğul olarak işlenmekte.Oğul parkta gördüğü veya gördüğünü sandığı bir kıza yazmış olduğu yüzlerce mektup arasından seçilmiş 30 dan fazla mektup ve annenin ölümünden sonra oğlunun eline geçen annenin anıları.Anne ve oğul yıllarca kabuğuna çekilmiş kimselerle görüşmeden yaşamlarını sürdürüyordu.Ne yaptılarsa bilerek yaptılar.Bu yaptıklarını anlatacak olsalar çevresinde bunları anlayacak kaç kişi vardı.Anne daha 14 yaşında İtalyan Lisesi öğrencisiyken aynı sokakta oturduğu Harbiye öğrencisi Bülent ağabeye aşık olur ve o aşk onu genç yaşta ölünceye kadar hiç eksilmeyerek devam etmiştir.Anne 13 yaşında bir çocukken yazmaya başladığı hatıra defterlerini ölümüne iki gün kalıncaya kadar 30 yıl ısrarla yazmış ve ısrarla aşkını haykırmıştır.


 Oğul bir kızgınlık neticesi ki bu kızgınlık Bülent ağabeyin evlenmesidir hayatına giren yaşamını bodyguardlık olarak sürdüren Bahriyeli Ali lakaplı bir kabadayıdan olmadır.Oğulun hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte hastanın şizoit bir yapısı vardı ama henüz ona şizofreni yapısı konulamazdı.Bazı doktorlar şizofrenin bundan iyi örneği olamayacağını söylerken bir kısmı psikopat olduğunu,bazıları nevrasteni geçirdiğini iddia ediyorlardı.Bu mektuplar ve hatıra defterleri oğulun ölümünden sonra avukatları aracılığıyla Bülent ağabeye verilmiştir.Bülent ağabey ordudayken gazeteciliği bitirmiş ve sonra ordudan istifa ederek Milliyet gazetesine geçmiştir.Bu çanta içinden seçmiş olduğu mektupları ve anı defterlerinden seçtiği sayfaları roman haline getirmiştir.Bülent Akkurt,kitabı şöyle bitiriyor.”Her ikisi de çok kısa değil ama,hiçte uzun sayılmayacak;buna karşı,hemen hemen,baştan sona ziyan olmuş,acı ve elem dolu yaşamlarını genç denilecek yaşta noktalamış bulunun;izninizle aşka sadakatin gerçek temsilcileri olarak sevgi ve saygıyla selamlamak istiyorum.” Bodrum 16 Temmuz 2000 Ben bir not düşmek istiyorum bu konuya.Bülent Akkurt’un hayatını okurken yaşamındaki evreleri ve tarihleri annenin ve oğulun mektuplarındaki tarihlerle çakıştırdığında sanki romandaki Bülent ağabey kendisini yazmış gibi.Yine romanı”Cihangir,Kumrulu Yokuş Sokağı’nın ebedi aleme göçmüş bulunan sakinlerinin aziz anılarına adanmıştır.”diye ilk sayfaya koyduğu bu cümle sanki benim düşüncemi doğrular gibi.Eğer aşka inanıyorsanız annenin Bülent ağabeye olan aşkı VAY BE dedirtiyor.Kitap annenin aşkı için dahi okunacak kitaplardandır.

16 Eylül 2018 Pazar

Bir Beyin Cerrahının Anıları


Bir Beyin Cerrahının Anıları
İsmail Hakkı Aydın
Girdap Yayınları
1.baskı
Ekim 2017
482 sayfa
 Bir beyin cerrahı olan İsmail Hakkı Aydın,nöroşirurji yani beyin cerrahisi nikahlı eşim edebiyat,musiki,güzel sanatlar metresimdir diye tarif ediyor kendini.Trabzon müftüsü olan dedesinden almaktadır ismini.Trabzon’un köklü ailelerinden ve eczacılarından Bakioğullarındandır.Atatürk Trabzon’a geldiği zaman dedemi görmek isteyen Atatürk karşısında uzun sakallı cübbeli birini beklerken sakalsız şık giyimli birini görür.Trabzon valisine dönerek “Sen hocama Aydın soyadını ver.”hafız,hoca İsmail Hakkı efendi oluyor İsmail Hakkı Aydın.Aydın kitabında köşelerde çerçeve içerisine bazı sözlerini almış.Bunların bazılarını da ben sizlerle paylaşacağım.”Beyin,ahlak,erdem,halsiyet,onur,karakter,şahsiyeti belirleyen donanım zeka;işletim sistemi ve işlemci,akıl ise yazılımdır.”
 İsmail Hakkı’yı dedesi beş yaşından itibaren yetiştirmeye başlamıştır.Dedesinden Arapça,Osmanlıca,Farsça öğrenmiştir.Babası ise çok sert ve disiplinlidir.Okul yıllarında bir ödül aldığı zaman babasına söylediğinde babasından şu tepkiyi almaktadır.”Ulan eşşek oğlu eşşek benden tebrik mi bekliyorsun,tabi ki alacaksın almazsan ayıp”diye tepki vermektedir.
 Aydın kitabını altı bölüm olarak yazmış,altıncı bölümü “Son sözü ben söyleyeyim beni bir de benden dinleyin”Aydın’ın kitabını sırf sekiz sayfa olarak yazdığı altıncı bölüm için bile okunmaya değer bir eser.
 Mesleğini ta ilkokul birinci sınıfta seçmiştir.İlkokul öğretmeninin beyninde ur vardır ve o zamanlar bunun ameliyatı pek mümkün değildir.Mesleği için ise şöyle demektedir”Allah’a her zaman şükrediyorum böyle bir organa dokunma şansı bana verdiği için,astronotlar uzaya bakarlar ama yıldızlara dokunamazlar,genetikçiler genetik bilimi yaparlar ama kromozomlara dokunamazlar,fizikçiler atomu bulurlar ama elektronlara dokunamazlar.Ama ben beyine dokunuyorum”diyor.Bilimi ise şöyle tarif ediyor”Çılgın insanların,biraz da marijinal insanların öyle herkesin onay veremeyeceği,birtakım sıradışı düşüncelerin işlerlik kazanması sonucu ortaya çıkar.”Yine bir köşe yazısını vereyim.”Haram yiyenlerin,hırsızların ve makamlarına liyakat yerine torpille atananların yüzleri kızarsaydı kaç namuslu kişi sokağa çıkabilirdi?”Yine bir köşe yazısı”Yetkililere uyarı diyanet işleri başkanı din işleri yüksek kurulu üyesi ve müftü atanacak kişilerde mutlaka felsefe,fizik,kimya,matematik,biyoloji ve genetik bilmesi şartı da aranmaktadır.Aksi takdirde islamı....zelil durumdan ve hurafelerden kurtaramayacağız.”
 İsmail Hakkı Aydın tüm Dünya’da çok iyi tanınmakta ve çok saygı görmektedir.Chicago’da bir beyin cerrahisi kongresinde gördüğü ilgi üzerine karısı Emine hanım”Ya şu Amerika’da gördüğün iltifatın binde birini Türkiye’de görsen ne olur”diyor.Aynı kongrede doktor Erhan Takçı”Hocam şu Amerika’daki itibarına bakıyorum da bir de Türkiye’dekine bakıyorum neden bizim geri kaldığımızı daha iyi anlıyorum”diyor.
 İsmail Hakkı Aydın dedik ya mesleğiyle evli,hayatı boyunca hiç tatil yapmamış.Cumartesi Pazar bayram dahil tüm günlerinde sabahları vizitini yapmıştır.
 Aydın dokuz yaşındayken Trabzon’da çok meşhur olduğu üzere babasından tabanca istemiş,akşam babası bir kutu getirmiş çok sevinerek açmış “Al oğlum senin silahın”kutuyu açınca içinde pelikan marka bir dolma kalem.İsmail Aydın ömrü boyunca tüm yazılarında dolma kalem kullanmıştır.Cebinde daima iki tane dolma kalem olur biri mavi biri siyah ve bu durum dokuz yaşından beri devam etmektedir.Yine bir köşe yazısı verelim”....cahillerin sanatçı,soytarıların sporcu,sapıkların entel,hainlerin aydın,ahlaksızların star olduğu bir toplum!”İsmail Hakkı Aydın Dünya’da nöroşirurjenlerin mekkesi İsviçre’nin Zürich kenti oranın en büyüğü ise Gazi Yaşargildir ve İsmail Hakkı Aydın Yaşargilin yetiştirdiği en büyük talebesidir.Bir köşe yazısı daha sıkıştıralım bu araya.”Bazı toplumların Beyin cerrahına ihtiyacı olmaz”
 Köşe vuruşlarında devam edelim.”Fatih Sultan Mehmet Fatih medresesini inşaat ettirdikten sonra başına atadığı medrese emininden(rektör)kendisi için medresede bir oda ister.Rektör şu karşılığı verir.Medresede size oda vermem için sizin burada müderris(profesör)ya da molla(öğrenci)olmanız gerekir.Bağışlayın)diyerek cevap vermiştir.Bir başkası”Allah insanoğlunu Dünya’ya medeniyet ve refah için gerekli araştırma ve buluşları gerçekleştirmek için göndermiştir.
 Kitabın üçüncü bölümü İsmail Hakkı için kim ne dediye ayrılmıştır.Tabii ki bunu profesör doktor Mahmut Gazi Yaşargil’le başlayalım.Doktor Aydını gerek deneysel gerekse klinik Nöroşirurjide,çok çalışkan,ilgili,gayretli,başarılı bir cerrah olarak bilirim.Edebiyat musiki ve sanat alanlarındaki başarılarında da ismini taşıdığı dedesinden aldığı genleri aşikardır.”
 Araştırmacı yazar Levent Ağaoğlu ise şöyle demiştir.”İsmail hocamız her ne kadar beyin cerrahı alanında uzmanlaşmış ise kendileri kurucu 20 düşünürümüzün en seçkinlerinden olan Buhara doğumlu Türk tıp adamı İbni Sina gibi çok yönlü tıp insanlarının çağımızda yaşayan temsilcisidir.”
Profesör doktor Gülçin Yahya Kaçar Gazi Üniversitesi Türk Musikisi Konservatuvarı başkanı”Doğu ile batının geçmiş ile geleceğin ilim ve bilimin akıl ile fikrin madde ile mananın kavuştuğu bir noktada nev’i şahsına münhasır olarak temayüz etmiş dahi,üstün bir meziyet ve şahsiyet Profesör doktor İsmail Hakkı Aydın.”
 Sözlerimi ağabeyim Metin Apaydın’ın bir sözüyle bitireyim.”Okumaya geç kaldığım bir kitap.”Siz siz olun geç kalmayın.

26 Ağustos 2018 Pazar

Gün olur asra bedel

Gün Olur Asra Bedel
Cengiz Aytmatov 
Ötüken Yayınları 
41.baskı
Eylül 2015
413 sayfa

Cengiz Aytmatov’un bütün Dünyadageniş yankılar uyandıran bu romanı 1940’lı yılların sonu 1950’li yılların başında ki bu dönem Stalin dönemidir tutsaklığa,baskılığa ve sürgünlüğe karşı umudun ve mücadelenin diri tutuluşun hikayesidir.Romanın kahramanı Yedige Cangeldi,cepheden yaralı döner,kazak bozkırlarında küçük bir tren istasyonunda çalışmaya başlar.İlk günlerinde karısının kocasına yardımlarını çok güzel romanlaştırmış.Aslında roman iki-üç güne sığdırılmış.Ama öyle saptamalar yapmış ki Stalin dönemini tabiki SSCB’nin o günlerini çok güzel anlatır.Yedigey ölen emektar arkadaşı Kazangap’ın cenazesini mezarına götürürken kendisinin ve milletinin geçmişini acı tatlı düşündürücü yönlerini gözlerinin önünden geçirir.O gün “Asra bedel bir gün olur”.Arkadaşının cenazesini dört-beş saat uzaklıkta bulunan Ana-Beyit mezarlığına gömmek ister.Bu mezarlık adını Nayman Ana’dan alır.Bununla birlikte Dünya’ya mankurt kavramını hediye eder ki bizde bunun karşılığı mankafadır.Nereden geldiği,nasıl olduğu,Naymananın başına neler geldiğini ancak kitabı okursanız bilirsiniz.
Tabi kitapta Yedigey’in umutsuz belki karşılıklı belki karşılıksız Zarife’ye olan aşkı da var.Zarife iki çocuk annesi kocası ve kendisi de öğretmen savaşta esir düşüyor,esaretten kaçıp Yugoslavya’da partizanlara katılıyor.Bir iftira neticesi Zarife’nin kocası Abutalip yakalanıp götürülüyor ve gidiş o gidiş.Bir müddet sonra öldü haberi geliyor.Yedigey işte bu Zarife’ye aşık.
Kitap 12 bölüm olarak yazılmış ve her bölümün başında veya ortasında”Bu yerlerde trenler doğudan batıya,batıdan doğuya gider gelirdi.Bu yerlerde demiryolunun her iki tarafında ıssız,engin,sarı kumlu bozkırların özeği sarı özek uzar giderdi.Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı.”




7 Ağustos 2018 Salı

Midilli


Midilli İzlenimleri

3 Ağustos 2018 Cuma günü saat 9.00 da Ayvalık’tan  haraket ettik. Oğlum Koray gitmeden kalacağımız yerleri internet üzerinden ayarlamıştı. Önce geçer orada araç kiralarız diyorduk ama kendi aracımızla gitmek hem ucuz hem de daha iyi oldu. Araca ‘’Yeşil Sigorta’’ denilen cidden kağıdı yeşil olan bir poliçe yaptırıp araca bilet alınarak feribotla çok rahat geçtik.
Saat 10.30 da vardık biz kapı vizesi alacağımız için biraz oyalandık lakin bizimle ilgilenen ve işlerimizi çok az bir komisyonla yapan tur şirketinin elemanı bizi karşıladı. Sorunsuz bir şekilde aracımızla geçerken gümrükte ‘’Sigara ve içki var mı?’’ diye sordular.
Midilli’deyiz ilk dikkatimi çeken Yunan’dan çok Zenci ve Suriyeli. İndiğimiz yerin adı mytilene  merkez şehir sayılıyor. Hemen kalacağımız otele giderek eşyalarımızı bıraktık. Yemekten sonra otelimizde istirahate çekildik. Öyle otel dediğim Antalya’da gittiğimiz oteller akla gelmesin otel pansiyon arası şirin bir yer ama temiz. Otele 5 kişi 130 Yüro ödedik. Akşam yürüyerek  çıktık ve Yemek için bir tavernaya gittik. Deniz kenarında sahibi bayan Maria. İki 20 lik uzo  ve deniz ürünleri ağırlıklı bir menü ile geceyi tamamladık. İçtiğimiz uzo Varvagianni  mavi ambalajlı önce yeşil söylemiştik o çok yavan geldi.

İkinci günümüz adanın kuzeyine çıkacağız. Sahilden yolculuk. Buralar ne zeytinlik nede orman tamamen maki bitki örtüsü. Öğlen üzeri Pedi diye bir yerde denize girdik. Denizlerinden bahsedeyim Ömre bedel sanki damacanada içme suyu berrak her yer prıl prıl  su çok güzel ılık plaj, şezlong, şemsiye ücretsiz yeter ki kantininden bir şeyler al.  Pedi den sonra orman sarı çam ormanları kalacağımız yere giderken Mantamados diye Manastırı ile ünlü yere manastırı ziyarete gittik. Görkemli bir yapı fotoğraf çekmek yasak. Kafeteryasında onlara özgü lokma tatlısı yedik. İlgimizi çeken girişte solda koca bir tablo ve içeriği Osmanlı askerleri Yunan Papazları bıçakla boğazlarını kesiyorlar. Hoş bir şey değil. Bizim Türk olduğumuzu gören yaşlı bir Yunan’ın ters baktığını hissettim.

İkinci gün kaldığımız yer MOLYVOS  büyük harfle yazdığımın manası sırf  bura için Midilli’ye gidilir. Tam bir tabiat harikası ve insan yapısı uyumu . Yemek yediğimiz restoran yerden enaz 50 metre yüksekte enfes bir görüntüydü. Yemekleri harika et ağırlıklı uzolarımızı içtik. 5 Kişi genelde 70-80 yüro hesap ödüyoruz. Yunan’da bizim gibi yemek muhabbeti yok yiyen gidiyor. Restoranı biz kapattık. Bu manzara bir daha nasip olmayabilir. Kaldığımız yer çok güzel bir bahçe içinde taş bir bina olan bizim pansiyon onların otel dediği güzel şirin bir yer. 2 oda biri 2 kişilik diğeri 3 kişilik toplam 70 yüroya kaldık. Deniz çok güzel ama soğuk çivi gibi kesiyor.
Artık dönüş başladı adanın tam ortasından direk güneye iniyoruz. Yolumuz üzerinde eski bir yağ fabrikası müzesi gezdik. Pazar olduğu için her yer kapalı. Üçüncü gece kalacağımız yer Plomari Tavsiye üzerine akşam yemeğini  Ali Baba diye bir tavernada yedik. Bu konuda da bir açıklama yapayım tüm restoranlar Taverna adı altında hizmet veriyor.
Gelelim gezimizin en ilginç yerine VARVAGİANNİ UZO Fabrikası gezisi ne ,  en ilginç gezi oldu. Bir rehber eşliğinde fabrika gezdirildi. Onlara göre dünyanın en iyi rakı üreticileri vs.vs. Ama ben bu rakıyı beğ en me dim.
Ve pazartesi dönüş yoluna dizildik Mytilene’nin doğusundan çıktığımız şehre kuzeyinden giriş yaptık.

Sonuç olarak: Bir daha gidilir mi Hayır. Dikkatimi çeken Motorsikletlerin çokluğu herkesin altında yaşlısı genci kadını hepsi motorize. Yol boylarında küçük kilise yapısı gibi 50*50 cm.Yükseklik 100cm yapılar.Orada trafik kazasında ölenlerin anısına yapılmış, çoğu camlı içinde bir kase içinde yağ ve yanan bir kandil, su, çakmak gibi ilginç şeyler. Dikkatimi çeken başka bir konu Yüksek gerilim direkleri ağaçtan ilginç görüntü oluşturuyor. Başka bir konu Yunan Bayraklarının resmi dairelerde bile lime lime parçalanmış olarak gönderde olmaları. Asgari ücretleri 950 Yüro benzin 1.60 yüro ekonominin durumunu buradan anlayabilirsiniz. Yüro 2-3 lira olsa gezilir ve bize ucuz gelir,ama her şeyi 6 ile çarpınca sizde ister istemez çarpılıyorsunuz. Düşünün bir akşam yemeği 80 yüro 6 ile çarpılınca 500 Tl.


Gerisini siz düşünün. Saygılarımla 07. 08. 2018 Dikili









1 Ağustos 2018 Çarşamba

1 Köy 4 Adam 6,5 Darbe

1 Köy
4 Adam
6,5 Darbe
Mustafa Önsel
Galeati Yayıncılık
3. baskı Mart 2018 Ankara
 
 





  Önsel Komutanın okuduğum 5. Kitabı. Değişik tarz önceki okuduğum kitapların tümü Fetö ve Ergenekon denilen ucube davalarla ilgiliydi.
Hani bir laf vardır ‘’ Anlatılmaz yaşaman lazım’’ diye işte böyle bir şey. Bu kitap inanın anlatmaya zorlanacağım ilk kitap. Bir kitap tavsiye et deseler inanın ilk kitap olurdu. Belki yaşımın vermiş olduğu tecrübe ve olayları az çok hatırladığım için çok hoşuma gittiği gibi bazı olayları ‘’Vay be’’ ile okuduğum oldu.
 
   Trabzon ili Beşikdüzü ilçesine bağlı en büyük köyü Vardallı Kitabın Yazarı ve kitapda hikayelerini anlattığı kahramanların köyü. Kitap ağırlıklı olarak Cumhuriyet tarihinin 1950-1980 yılları arasını esas almış. Kitabın kahramanları Sağdan, soldan, asker, akademisyen orytak yönleri Vardallı olmaları ve bir şekilde ülke darbelerinin içinde olmaları.
Kitabın sonunda önsel’in çözüm olarak yazmış olduğu parağrafı sizlerle paylaşacağım. ‘’ Ve tabi ki Atatürk ……..ne yaptığı ve neler yapmak istediği iyi anlaşılıp içselleştirilirse, görülecektir ki aşılamaz denilen şeyler aşılacak, düzelemez denilen pek çok şey sihirli değnek değmiş gibi düzelecektir. Örneğin Cumhuriyet’in ilk 15 yılında yapılanlar gibi.


   Önceki yıllarda aramızdaki yıllardaki kavga da belliki bizim birlikteliğimizi istemeyen emperyalizm ve işbirlikcileri yüzünden çıkmıştı. O zaman bugün oynanan büyük oyunu görerek ‘’’yabancı bileği taşlarında bilenen bıçakların’’’ kışkırtmalarına gelmemeli boynumuzu emperyalizmin bıçağına teslim etmemeliyiz’’ >>Diyor Mustafa Önsel Dedim ya okunmalı ve bende sözümü şöyle bitirmek istiyorum Önsel’den bir roman bekliyoruz.



İŞBİRLİKÇİLER

İŞBİRLİKÇİLER

ÜMİT ZİLELİ

HALK KİTABEVİ

312 sayfa



 Ümit Zileli,medyadaki dönekleri ve kalemini satanları sırtını ABD ve Avrupaya yaslayan faşist+liberaller,solcu eskileri,karanlığın uşaklarını çok güzel anlatmakta.Bunlara talimatı verip gerisini hiç merak etmeyen patronlar bunlara,'aşk olsun çocuk aşk olsun'diyorlar.Medyamızın pek güzide kalemşorlerinden,esneklik harikası yöneticilerinden televizyon dehalarından bahsediyor.Son 10-12 yılın arşivlerine göz attığında o ne biçim kıvraklık,o ne zeka dolu yumuşak geçiş,o nasıl 180 derece keskin dönüş,o ne tarz postmodern dalkavuklukları anlatmış Zileli.Kitapta en hoşuma giden yer 'Medya tetikçisi omurgasızdır.'lafı hoşuma gitti.Kitabı okunmasını tavsiye ettiğim kadar,kitabın ana fikrini ön sözünü yazan Mustafa Balbay'ın yazısını aktaracağım.



'Sevdiğim aydın tanımlamalarından biri şudur:Ülkesinin geleceğine harç taşıyan kişiye aydın denir.O harcı kaç kat taşıyabilirse ülkesini o kadar yükseğe çıkarır.O harcı yorulmadan,usanmadan,dökmeden yükseklere taşımak herkesin harcı değildir.Kimi yön değiştirir,kimi yön değiştirmemiş gibi yapar,kimi çekilir,kimi yeni hizmet yerleri bulur onların doğrularını ezberleyip yolunu bulur,kimi de önce ülkem ve ilkem der doğruyu bildiği yolda ne pahasına olursa olsun yoluna devam eder....Aydın kavramına ihanet edenleri bir bir gün ışığına çıkarmayı görev edinir.İşbirlikçilerin işbirliğini pazara çıkarmak ilk aşamada para etmeyen bir şey gibi algılanabilir ama gerçek yüzlerini işbirlikçilerin gözüne sokmak halkı körleşmekten kurtarır.Zileli'nin bu çabaları kesinlikle işe yarar.




1 Temmuz 2018 Pazar

Anılarım Bir dönemin perde arkası

Anılarım  Bir dönemin perde arkası
Vural Savaş
Bilgi Yayınevi
8.Baskı Şubat 2018   417 sayfa

Vural savaş anılarım derken kitabın ismi gibi bir dönemi anlatmış. Doğduğum yer böyle annem bu babam bu dememiş meslek yaşantısında daha çok siyasi ve hukuki olaylarda başından geçenler ve şahit olanları kitabına almış. Tabi  Vural için en önemli konu Türkiye Cumhuriyeti ve Laik düzen.
Bende sözlerime bir asker tarafından Vural’a yazılan bir mektuptan bir alıntı ile başlayayım ‘’Vural Bey biz askerler senin için ne düşünüyoruz. Cumhuriyet tarihimizde ilk defa bir sivil Laik Cumhuriyetimize ve ülke bütünlüğümüze sahip çıkmakta askerleri geçti’’

Ülkede yapılan hukuksuzlukları örtbas etmek için ‘’Askeri verasetten kurtulalım’’ yaygarasını koparanların hepsi F tipi örgütün kontrolünde olan kurumlardı.

Vural savaş kitabında insan hakları konusunda şöyle demekte ‘’Terör ve asayişsizlik ilerledikce HUKUK gerilemeye mahkumdur’’ Günümüzde ve özellikle ülkemizde insan hakkı ihlalleri devlet ve devlet görevlilerinden çok terörist örgütler tarafından yapılıyor.
Vurl Savaş’ın sanata , müziğe, şiire olan ilgisi bu kitapta çok güzel işlenmiş güzel şiir örnekleri sunmuştur.

Vural Savaş ve eşi Nermin Hanım ikiside birer müzik dehası Vural Savaş tam 3000 eser biliyor.
Daha önce yazmış olduğu ‘’Milityan Demokrasi anlayışı ‘’ kitabına gönderme yaparak irtica ve bölücülükle aydınlar ancak böyle savaşabilirler.
Emekliliği geldiği zaman ilginç iş teklifleri almış, bunların en ilginci de Deniz Baykal ‘ın yaptığı iş  teklifidir.

Kitabında Fazilet partisinin kapatılması, F tipi örgüt, R.Tayyip Erdoğan’ın hapse atılması konularını çok iyi işlemiş, şiir okudu da hapse girdi ünlü bir şairin eseriydi gibi yaygaralara şu cevabı vermiş ‘’Abdullah Öcalan Atatürk’ün bu vecizesini söylese Ordular ilk hedefiniz Akdeniz dir  dese suç olmazmı söylemede kasıt ve ne manada söylediğidir.
Abdullah Gül’de içine  bulunduğu Refah partisi kapatma ve kayıp 1.2 trilyon paranın ayrıntılarını öğranmak için bile bu kitap okunur.
Hepinize iyi okumalar ve yaşamınızdan kitap hiç eksik olmasın.




23 Haziran 2018 Cumartesi

Kur’an-ı Kerim VE Türkçe Meali

Kur’an-ı Kerim VE
Türkçe Meali

Tercüme :Prof.Dr. Yaşar Nuri   Öztürk
Yeni Boyut Yayınevi  2008

Geleneksel olarak mubarek ramazan ayı Kur’an-ı Kerim mealini okumamı sekizinci kez hatim ettim. Geçen sene ‘’2017’’ kur’an-ı Kerimdeki tarikat ve benzeri oluşumların Allah tarafından nasıl yasaklandığına ait ayetleri derlemiştim. Bu sene hoşuma giden birkaç ayet ile yine kur’an-ın neleri yasak,men,haram kıldığı şeyleri yazacağım.

İbrahim Suresi: 24-25-26 ayetler.
‘’görmedin mi Allah nasıl bir örnekleme yaptı: Güzel,temiz bir söz;kökü yerde,dalları gökte olan güzel,bereketli bir ağaca benzer. O ağaç rabbinin izniyle yemişlerini her zaman verir. Allah insanlara böyle benzetmeler yapar ki düşünüp ibret alabilsinler. Çirkin, aldatıcı bir söz de gövdesi toprağın üstünde destek olmuş çirkin,bereketsiz bir ağaca benzer;dayanağı yotur onun’’
Nahl Suresi: 90.Ayet
‘’Şu bir gerçek ki Allah; adaleti,iyi ve güzel davranmayı,akrabaya vermeyi emreder.Tüm pisliklerden,edepsizliklerden , kötülükten,azgınlık-doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt verir.
İsra Suresi: 23.Ayet
‘’Rabbin şöyle hükmetti O’ndan başkasına ibadet etmeyin,ana babaya çok güzel davranın;O nlardan birisi veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara ‘Öf’ bile deme;onları azarlama o nlara tatlı-iltifatlı söz söyle!’’
Lukman  Suresi 19.Ayet
‘’Yürüyüşünde doğal ol,sesini alçalt. Şu bir gerçek ki seslerin en çirkini eşeklerin sesidir’’
Yasin Suresi: 68. Ayet
‘’Kimi uzun ömürlü kılarsak,onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hala akıllarını işletmiyorlar mı?’’
Zumer Suresi: 2. Ayet
‘’Emin ol biz bu kitabı sana hak olarak indirdik. O halde dini yalnız ona özgülüyerek Allah’a ibadet et, O’nun için iş yapıp değer üret.’’
Fussılet Suresi  44.Ayet ve 46 Ayet
44: ‘’Eğer biz onu yabancı dilde bir kur’an yapsaydık, elbette şöyle diyeceklerdi: ‘Ayetleri ayrıntılı kılınmalı değil miydi Arap’a yabancı dil mi,ister yabancı dilde ister Arapça’ De ki O iman edenler için bir kılavuz bir şifadır. ……….’’
46: ‘’Kim barışa,hayra  yönelik bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyinedir. Rabbin kullarına asla zulmetmez.’’
Ahkaf Suresi:12. Ayet
‘’Halbuki ondan önce,bir önder ve bir rahmet olarak Musa’nın kitabı var. Bu Kur’an da öncekileri tasdikleyen bir kitaptır. Zulmedenleri uyarsın, güzel davrananlara  müjde olsun diye Arap dilindedir.’’
Fetih Suresi: 1.,2.,3. Sureleri
‘’Şu bir gerçek ki,biz sana apaçık bir fetih nasip ettik.  Ki Allah senin günahından geçmiş olanıda gelecek olanı da bağışlasın,nimetini senin üzerinde tamamlasın ve  seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın.
Ve Allah sana onur ve kudret dolu bir yardımla destek verecektir.’’
Hadid Suresi: 14. Ayet
‘’Onlara seslenirler;Biz sizinle değil miydik.? Derler ki evet bizimleydiniz. Ancak siz kendinizi yaktınız,bekleyip durdunuz,şüphe ettiniz, hayal ve kuruntular, hurafeler, anlamını bilmeden okuyuşlar sizi aldattı; nihayet  Allah’ın emri geldi. O yaman aldatıcı, sizi Allah ile aldattı’’
Kafirun Suresi:
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla
1.De ki ‘Ey nankör kafirler’
2.Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize
3.Siz de ibadet etmesiniz benim ibadet ettiğime.
4.Kul değilim sizin taptığınıza
5.Ve ibadet edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime
6.Sizin dininiz size , benim dinim bana
Sure ve ayetler bunlar birde kesin yasak ve haram emirleri sıralayayım.
1.Şirk Koşmuyacaksın
2.Öldürmeyeceksin
3.Çalmıyacaksın.
4.Yalan söylemeyeceksin.
5.İftira atmayacaksın.
6.Gıybet etmiyeceksin.
7.Adaletsizlik yapmayacaksın.
8. Rüşvet alıp vermeyeceksin.
9.Adam kayırmayacaksın.
10.Kibirlenmeyeceksin.
11.İyiliği başa kakmayacaksın.
12.Gösteriş yapmayacaksın.
13.Kin tutmayacaksın.
14.Yetime öksüze zulüm etmeyeceksin.
15.Kötü söz konuşmayacaksın.
16.haset etmeyeceksin.
17.Emanete ihanet etmeyeceksin
18.Cimride savurganda olmayacaksın
19.Yalan yere şahitlik yapmayacaksın.
20.Yeryüzünde bozgunculuk yapmayacaksın.
21.Ölçüde tartıda hile yapmayacaksın.
22.Doğmamış cocuğu öldürmeyeceksin.
23.Zina yapmayacaksın.
24çİçki içmeyeceksin.
25.Kumar oynamayacaksın.
26.Büyü fal sihir yapmatacaksın.
27.Faiz almayıp vermeyeceksin.
28.Ana-babaya kötü davranmayacaksın.
29.Zorla din  dayatmayacaksın.





6 Haziran 2018 Çarşamba

Aşil'in Topuğu FETÖ'nün ''O Gece''si

Aşil'in Topuğu FETÖ'nün ''O Gece''si

Mustafa Önsel

Alibi Yayıncılık

8. Baskı Kasım 2016

230 sayfa



Mustafa Önsel'in bu okuduğum üçüncü kitabı. Kitaba başlamadan önce Ergenekon'un hızlı olduğu dönemlerde daha hayatta olan 1917 doğumlu annem Gülcihan Apaydın'ın Fetö Çetesinin onurlu ve şerefli subaylarına yaptığı zulüm ile söylediği ve Semih Çetin Paşa'nın ikinci kitabında da anamın hala terk etmediği azeri şivesiyle ''ayoğul bunların Mustafa Kemal'in askerlerine yaptığını ne Ermeniler yaptı ne Ruslar'' anamın o zaman bu deyişine çok büyük anlamlar yüklememekle birlikte yapılanların hoş şeyler olmadığını anlıyordum. Ta ki Mustafa Önsel'in kitaplarını okumaya başladıktan sonra anamın altıncı hissiyle yapılanların anamın dediğiyle doğru orantılı olduğunu gördüm. 

Kitaba gelince, kitap 15 Temmuz gecesini ve bir sonraki gününü makaleler şeklinde anlatmış. Fetöcüleri tarif ederken şu paragrafı kurmuş : ''Kocaman devlet aygıtı bunları tespit etmekte zorlanmış. Çünkü her devre, her duruma uyum gösterebilen alışılmamış örgütsel bir yapı söz konusudur. Bazen milliyetçi, bazen Atatürkçü, bazen sosyal demokrat hatta sosyalist, çoğu zaman muhafazakar ve alnı secdeye değen, her zaman çalışkan, eli ayağı düzgün bir profil çizmişler. Onlarla çalışanlar onların çalışmalarından çoğunlukla memnun kalmıştır''.

15 Temmuz öncesinde birçok Fetullahçılarla irtibatta olduğu bilinen kişilerce fısıltı halinde kamuoyuna yayılan ''TSK'da çok etkiniz'' , 'çoğu general bizden'', ''generaller Hoca Efendi'ye haber yollamışlar, her şeyi yapacak güçteyiz demişler.'' söylentilerini duyuyoruz.

Bunları yazar da zaman zaman dile getiriyor ve ''Fetö'cü ne kadar general ve amiral var?'' sorusuna ''general ve amiral toplam sayısının üçte biri yani en az 110'' demiştir.

15 Temmuz gecesi yazar Ankara'dadır ve eşiyle vedalaşır. O vedayı şöyle tanımlar: ''Biz ölümcül vedalara 'veda' diyorduk, tatile giderkenki ayrılıklara değil...''.

Beyinleri ipotek altına alınmış düşünceleri iğdiş edilmiş Fetö yandaşları o gece olanları 1. ağızdan ve gördükleriyle çok güzel anlatmış yazar. Ve o geceyi şöyle tanımlıyor : '' ülkem rezil oldu. Üniformasını onurla taşıdığım ordum rezil oldu, Balkan Harbi'nden bu yana duyduğumuz en büyük utançla karşı karşıyaydık.'' diyor. Bugün aynı duyguyu yaşıyor olan yazarımız çektiği acının yarısını ''Balyoz ihaneti nedeniyle hapiste kaldığım 3,5 yılda çekmemiştim. Hele hele TBMM'yi bombalayan uçaklar, halka ateş eden tanklar, Çengelköy'de Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerine halk akarşı silah kullandıran subayları görünce onurlu bir subay utançtan başka ne duyabilir'' diyor.

Fetö'cü olduğu belirlenen subayların ordu içine nasıl ne zaman kimin sayesinde girdikleri çok güzel anlatılmış.

Hele 15 Temmuz gecesi Bornova Jandarma Tugayı Komutanlığı'nda komutan postası olan 1994 Bafra doğumlu er Emre Ev'in yaptıklarını, başarısını Fetö'cü subayların İzmir'de kıllarını kıpırdatamamaları tek kelimeyle bu erin sayesinde olmuştur. '' Er rütbesindeki bir asker olan Emre Ev dokunmuştur kışlaya. O gece İzmir'de kanlı bir gece yaşanmadıysa bunda albay Semih Okyar'ın yanısıra er Emre Ev'in katkısı da çok büyüktür''.

Kitabın son bölümünde çok ilginç itirafçı olan subayların ifadeleri vardır. Fetö'nün en kuvvetli olduğu alan TSK'ydi. TSK'de başarısız olmaları tarihteki tıpkı Aşil gibi, tek ölümcül yerinden yani topuğundan vurulmuştu.

Son söz olarak bir amiralin ifadesi alınırken savcının ''artık her şey bitti, bildiğin her şeyi anlat ki sana yardımcı olalım'' demesi üzerine Foça'daki Amfibi Birliğin Komutanı olan Amiral Halil İbrahim Yıldız'ın ifadesi şöyledir, ''görünen bu dünyamın bittiğidir. Her şeyi anlatırsam Hoca Efendi beddua eder. O zaman öbür dünyam da biter''. Artık gerisini siz düşünün.



15 Mayıs 2018 Salı

Kırlangıç Çığlığı

Kırlangıç Çığlığı

Ahmet Ümit
Everest Yayınları
1.Baskı
Mart 2018
398 sayfa


Ahmet Ümit 'in bütün kitaplarını okudum, yine deyim yerindeyse döktürmüş. Yine kahraman komiser Nevzat. Sevgilisi Evgania, yardımcısı kötülük karşısında şaşkınlığını koruyabilen kötülüğe hiçbir zaman alışamayan Ali. Ali'nin sevgilisi olan kriminologları Zeynep. 2017 yılında bir çocuk parkında ensesinden vurulan sağ kulağı kesilmiş bir erkek cesedi bulunur. Ceset Akif Soykın'a aittir. Soykın yıllar önce Nevzat'ın kızını taciz eden sapıktır. Bu olay 2012 yılında 12 kişiyi aynı tarzda öldüren emniyetçe ''körebe'' lakabı takılan katilin tarzıdır. Nevzat'ın bu cinayetle ilgili bazı tereddütleri vardır. O da şöyle ki birileri körebeyi taklit etmek istemektedir. Nevzat elemanlarına şöyle söyler: ''Şunu unutmayın arkadaşlar, hayat her zaman katilin aleyhine çalışır. Mutlaka bir açık verir, hiç istemese de ipuçları bırakır yeter ki biz görmesini bilelim''.

2012 yılındaki cinayetlerle birlikte 2 de 2017'de işlenmiş, hepsinde yanlarında bir oyuncak bırakır. Mor bir kamyonet, yeşil bir kaplumbağa, kahverengi tüylü bir ayıcık, sarı bir tren, beyaz bir gemi, mavi bir uçak, turkuaz bir tır, gümüş rengi bir kovboy tabancası, siyah beyaz bir balina, pembe burunlu bir pinokyo, kızıl renkli bir kartal, yaldıza batırılmış ahşap bir kılıç, Barbie bir bebek ki bu bebek Nevzat'ın kızının oyuncağının aynısıdır. Altın rengi bir volkswagen ve tüm kurbanların gözüne kırmızı kadifeden bir göz bağı ve sağ kulaklarının yarısı kesik.

Yalnız olaylar bu konu üzerine yoğunlaşmamakta, Evgania'nın isteğiyle birileriyle tanışıp ki bunlar Suriyelidir, Nevzat başka bir olayların da içine girmiştir. Kitabı okurken kitabın başından beri şüphelendiğim kişi öldürülünce ister istemez vay be! dedim.

Herkese tavsiye ederim, bir çırpıda okunuyor.

7 Mayıs 2018 Pazartesi

Türkiye'de Işid

Türkiye'de Işid 

İsmail Saymaz
İletişim Yayınları
1.Baskı 2017
262 sayfa

Işid'in 2011-2015 yıllarında etkisi altına aldığı, devşirdiği, eğittiği ve savaştırdığı kitle haliyle Türkiye'nin de tehdidi olmaya 2015 yılından itibaren açıkça başladı. Çıkardığı türkçe dergiye Konstantiniyye yani İstanbul adını verdi. En büyük hedefleri ise Şam'dan sonra İstanbul'u almaktı.

Tunus, Libya, Mısır'da başlayan arap baharı 2011'de Suriye'yi vuruyordu. Suriye'ye akan Bağdadi'nin siyah bayraklıları idi. Nisan 2011 ile Ekim 2015 arasında Suriye ve Irak'a toplam 2750 türk selefi gidip geldi. O tarihten itibaren 1211'i çatışma alanında kaldı. 749'u Işid, 136sı El Nusra saflarında savaştı, 457si ise öldü. Cihadçıların il il dağılımı ise şöyle; Konya 629, Ankara 342, Adana 286, İstanbul 191, Gaziantep 143, Diyarbakır 94, Bursa 87, Van 71, Bingöl 57, Kayseri 54, Hatay 45, Adıyaman 44, Malatya 40, İzmit 33, İzmir 26, Mersin 23, Erzurum 23, Samsun 16, Trabzon 14, Antalya 11, Kars 9, Kahramanmaraş 8, Şanlıurfa 8, Elazığ 6, Sivas 5.

 Bu gruplar, laik sistem kadar belki de ondan daha çok tarikat ve cemaatlerle kavgaya girişti. Tarikat ve cemaatlerin küfür sisteminin parçasına dönüştüğünü, tarikat ve cemaat liderlerine bağlanmanın haram ve şirk olduğunu iddia ettiler. Bunlardaki zihniyet bunlardan aman dinleyenlerin dışında herkesin öldürüleceği ifade ediliyor.

''Aramızda bir eman, söz ve zimmet ahdi olmayan bir kafir silahını bize doğrultmasa dahi öldürülebilir ve malı ganimet alınabilir. Yani malı ve kanı müslümanlara helaldir...''.

Gelelim Işid'in Türkiye'deki eylemlerine. Bunların en büyükleri Alagöz Kardeşlerin yaptığı Suruç ve Ankara katliamıdır. Alagöz Kardeşleri dinleyen polis ailesi ve şeyhleriyle yaptığı helallik konuşmasını bildikleri halde hiçbir şey yapmamış, Yunus Emre Alagöz 10 Ekim 2015'te Ankara'da Işid bombasının pimini çekmişti.

Gerek ülkemizden transit geçip gerekse Irak ve Suriye'ye başka yollarla geçen Işidçilerin yabancı terörist profili şöyleydi;

Türkistanlılar, Özbekler, Türkler, Kazaklar, Ruslar, Tacikler, Kırgızlar, Mısırlılar, Iraklılar, Somalililer ve bir Fransız. Tabii Işid'in sondan bir önceki eylemi Reina baskını ülkemizde yabancı Işid militanı tarafından gerçekleştirilmiş, 39 insan katledilmiş 79 kişi yaralanmış ve saldırıyı Işid üstlenmiş, terörist Masharipov tek başına gerçekleştirmiştir.

Işid'in internetinde teröristin Reina'ya girişi görüntüsünün altında şu yazıyordu: '' Ey Muvahhidler! Artık bugün Türkiye eylemlerimizin çerçevesinde ve cihadımızın kapsamına girmiştir. Allah'tan yardım dileyin ve oraya saldırın! Güvenliğini korkuya, rahatlığını dehçeşe çevirin! Sonra orayı ateşli mücadelenizin mıntıkalarına katın...''

Işid'in ülkemizde işlemiş olduğu son saldırısı canlı bomba olduğu gerekçesiyle göz altına alına yabancı uyruklu bir Işid'çi, Vatan Caddesindeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü avlusunda üzerinde sakladığı bıçakla polis Sinan Acar'ı şehit etti, aynı anda kendisi de öldürüldü. Son cinayetle Işid'çinin sıkı biçimde korunan emniyet müdürlüğüne detaylı arama yapılmadan, kelepçesiz şekilde sokulduğu ortaya çıktı.

AKP iktidarı Emevi Camiisinde namaz kılma hayali içinde ezanı beklerken kontrolsüz bırakılan sınırdan IŞİD geçti. Türkiye camiilerinde ard arda salalar okundu. Kaybeden ,tüm TÜRKİYE oldu.


29 Nisan 2018 Pazar

O Ağacın Altında - Yeşilçam Sanatçıları ile Sohbetler

O Ağacın Altında - Yeşilçam Sanatçıları ile Sohbetler

Erhan Tuncer
Titanic Yayınları
1.Baskı Mart 2018
320 sayfa

 Erhan Tuncer, sinemanın 3. adamları ile ilgili çok güzel bir araştırma ve söyleşi kitabı yazmış. 32 adet sinema emekçisi yanında Cüneyt Arkın gibi jön ve Halit Refiğ gibi usta bir yönetmeni de kitabına almış. Tabii bu iki şahıs kendilerini değil de 3. adamları anlatmış.

Hepimizin bildiği Süheyl Eğriboz, Hakkı Kıvanç, Necdet Kökeş, Mehmet Uğur, Yılmaz Şerif, Ayla Arslancan gibi üçüncü adamlarla söyleşiler yapmış.

 Halit Refiğ sinemamızın durumuna da değinmiş, 60'lı yıllardan itibaren Türk sinemasının bonolarla yani senetlerle çekildiğini anlatmış, Tabii bu durumun sinema emekçilerine ne kadar çok zorluk yarattığını, dünya sinemalarında başka bir örneği yoktur. Türk sineması, Amerikan ve Hint sinemalarından sonra 3. üreticiydi. Bugün dünya'da kendi ülkesinde, kendi filmleri Amerikan filmlerinden daha çok seyirci toplayan iki ülke vardır. Biri Hindistan biri de Türkiye. Türkiye'de sinemanın arkasında ne bir sermaye ne de bir devlet desteği vardır.

 Erhan Tuncer bir de Adile Naşit'i yazmış, başka dergi ve gazetelere yapmış olduğu iki söyleşisini de kitabına almış. Kitap, Adile Naşit'in söyleşilerini okumak için bile alınıp okunur.

Kitabın bir bölümünde ise, sinema emekçilerinin çocukları, babaları hakkında söyleşi yapmış. Bunlardan bir tanesi Bülent Pelit, babası senarist-yönetmen Hidayet Pelit'i anlatıyor.

Erhan Tuncer şöyle bir soru soruyor: '' babanız Hidayet Pelit olarak sinemada hayal ettiği yerde miydi?''- '' ölmeden önce söylediği şu cümle sorunuza cevap olur sanıyorum: ''60 yıllık sinemacıyım, ama dönüp baktığımda sadece SİNEM ACI...''

Hiçbir sosyal güvencesi olmayan, ölen arkadaşlarının öldükleri zaman cebinden 1 lira para çıkan bu emekçilerin tek korkusu kendilerinin de bu acı sonu yaşamalarıdır. Bu nedenle üçüncü adamların olduğu bu kitap bilinmezlerle dolu Yeşilçam tarihine alternatif bir kapı açma ümidiyle yazılmış, biraz olsun sinemaya ilgi duyan insanların okuması gereken bir kitaptır.

19 Nisan 2018 Perşembe

Türkiye Üzerine (Şark Meselesi)

Türkiye Üzerine (Şark Meselesi) 

Karl Marx 
Sümer Yayıncılık 
Mart 2017 1.Baskı 141 sayfa 


Marx'ın bundan 165 yıl önce New York Tribune gazetesine yazdığı makalelerden oluşan bir kitap. Orjinali fransızca yazılmış, Selahattin Hilav ve Attila Tokatlı tarafından türkçeye kazandırılmış.

19.yy'da Osmanlı'nın sorunlarını, açmazlarını, ''hasta adam'' tanımlanmalarının çıkardığı ilişkileri irdeliyor.

Türkiye Üzerine 19.yy'da büyük devletler arasında kurulan politik ilişkilere, ''Şark Meselesi'' açısından ışık tuttuğu Osmanlı İmparatorluğu'nun politik durumu ve sosyal yapısı hakkında fikirlerini dile getirir. 

 Marx Türk Meselesi'nde şöyle diyor; ''göçebe devrini yaşadıkları sırada Türklerin bütün ticareti kervanları talan etmekten ibaretti; bugün daha medeni hale geldikleri için keyfi ve ağır vergiler koymaktadır''. 

19.yy'da Türkler açısından en büyük sorun Çarlık Rusya'dır. Rusya'nın büyük ideali boğazlara ve bölgesine hakim olmak, Türkleri ikiye bölüp Avrupa'daki Türklerle ilişiğini kesmektir. 

Marx'ın tezi Türklerin bağımsızlığıdır. Marx'ın gerçek olan Rus düşmanlığı için de gericiliğin kalesi olarak gördüğü Rus devletini 30 yıl boyunca kıyasıya eleştirmiştir. 

Marx, bu yazılarında kapitalist devletlerin ve onlara ayak uydurmaya çalışan Çarlık Rusya'nın, giriştikleri ahlak dışı korkunç mücadelede ne gibi yollara başvurduklarını ve dünyayı aralarında pay etmek için kimi zaman dostluk maskesini de kullanarak neler yaptıklarını düşündürücü bir biçimde ortaya koymaktadır.

Şark Meselesine ve Türklere olan ilgisinden ötürü Karl Marx Türkçe öğrenmiş ve bu dili başarılı bir şekilde kullanmıştır.

14 Nisan 2018 Cumartesi

AĞACIN KURDU

AĞACIN KURDU

Fethullah’ın Askerleri 15 Temmuz 2016 Darbe Girişiminin  Şifrelerini Açıklayan Kitap
Mustafa ÖNSEL
Alibi Yayıncılık 17.Baskı  Ağustos 2017 Ankara  304 sayfa
Okuduğum Önsel’in ikinci kitabı  TSK’de Fetö yapılanmasını anlatırken daha çok Askeri Okullarda yapılan işkence ve zulmü birebir yaşayan Fetö’ye boyun eğmeyen Atatürk’cü  milliyetci gençleri ordudan atmak için yaptıklarını anlatan güzel bir kitap.
Mustafa ÖNSEL: Milli ordu bu topraklarda yaşamamızın güvencesidir. Ordu içinde herhangi başka bir hiyerarşik yapıya bağlılık milli vasfını yok eder. Buna müsaade etmek İhanettir  diyor..
2008-2013 yılları arasında Kara Harp Okulundan kaç Harbiyeli bir şekilde okuldan atılmış,ayrılmış,doktor raporu ile uzaklaştırilmış.
Ayrılan,atılan askeri öğrancilerin kaçı askeri liselerden gelme, kaçı asker çocuğu.? BU fetöcü komutan ve öğretmenler öyle bir tezgah kurmuşlar ki kendilerinden olmayan öğrencilere okulda kalma şansı vermediler.  2013 yılında Harbiyede Askari liseden gelme öğrenci kalmadığı gibi Askeri  liselere Şakirt olmayan kimse giremez hale geldi. Yine bunların deyimi ile 2015 Yılında Harp Okulundan kimse ayrılmayacak,atılmayacaktır.
Aslında pes eden bu okullardan atılan pırıl pırıl gençlerf değilde, pervasızca ve kallaeşce kıyıma ses çıkartmayan omzundaki yıldızların ağırlığı ile doğru orantılı bir yürek taşımıyanlardı pes eden ; Türk ordusunu Fethullah’ın askeri yapan siyasi oteriteydi pes eden. Günlük yaşadığı için olanı biteni birtürlü kavrayamayan Türk halkının büyük kısmıdır pes eden.
Böyledir Fethullah’ın adamları amaçları uğruna yapmayacakları kumpas, kötülük yoktur.
Şetan dile gelip şöyle seslenmiş ; ‘’ Onlar varsa bana gerek yok’’
Kitapta dediğim gibi kötülük yapılan öğrenci subay  kişilerin birebir anlatımları insanı şok ediyor. Bir insan, bir Müslüman bu kadar kötü ve Allah’ın yarattığı kuluna bu kadar kötülük yapabilirmi ?
Evet Türk tarihinin en melanet örgütü ile karşıkarşıyayız. Bu örgütün hedefe koyduklarına yapamayacağı  hiçbir kötülük yok. Çünkü bunu mübah sayıyorlar.Kendilerini savaşta ve bu kötülüğü yani şeytanlığıda savaş hilesi sayıyorlar. Bunun için vicdanları rahat hareket ediyorlar.
Birkısım Askeri Hakim  Hukuk ,birkısım hekim Tıp adına Fetö örgütü için TSK’de büyük bir tasfiye gerçekleştirmişlerdir.
Kitabın adına gelince Önsel çok doğru bir tesbit yapmış ve şöyle açıklamış. ‘’ TSK yı koca bir çınara benzetiyorum. O koca ağacı açıktan yok edilemiyeceğini anlayanlar uzun soluklu, sabırlı ve sistematik bir çaba içine girdiler.
Koca çınarı içten içe kemirip zayıflatması için özellikle 1980 sonrası laboratuar ortamında yetiştirdikleri kurtcukları çınarın gövdesine zerkettiler’’  ne güzel bir tesbit.
Ya ABD? O da rahatsızdı ‘’ÇINAR’’ dan Nato üzerinden kısmen kontrol etse de Milli duruşu net ve kararlı  bir dip dalgasının geldiğini görüyordu.
Kitapta yazılanlar ve söylediklerimiz; söylüyebildiklerimizin, bildiklerimizin sadece küçük bir bölümüNurettin Veren’in anlatımı ile 1994 yılında İstanbul’daki bir toplantıda Türkiye Haritasının üzerine koyup Güney doğuyu göstererek bu bölgeyi büyük güçler koparacak kalan bölgeyide biz yöneteceğiz demiş.  Bu da gösteriyor ki örgüt  vatanın bütünlüğü ve  milletin bekasını değil örgütün hedefleri esastır.
Sonuç olarak insana ağır gelen ÇINAR a darbe vuran baltanın sapının ÇINAR’ın dalından olmasıdır. Sap olmasa idi baltanın ne işlevi olurdu ?

(Görsel: Kitap Kapağı)



12 Nisan 2018 Perşembe

KEMALYERİ Mustafa Kemal’in Çanakkale’de 9 ay 13 günü


KEMALYERİ
Mustafa Kemal’in Çanakkale’de 9 ay 13 günü
Belgese l anlatım
3. Baskı Atatürk’ü Çanakkale’den Silmek İsteyenlere
ASİ Kitap yayınevi
3. Bası Ocak 2018   
200 sayfa

               Kitabın kapağında olduğu gibi Çanakkale’den Atatürk’ü silmek isteyenlere şamar olacak bir kitap. Mustafa Kemal’ nasıl silersiniz . İşgal Kuvvetleri komutanı İngiliz  Hamilton 17 Ağustos 1917 tarihinde Londra’ya çektiği telgrafta şöyle diyordu. ‘’  Conkbayırı’da Türkler çok iyi bir komutana sahip. Çok iyi komuta edilen mertce savaşan Tüklere karşı savaşıyoruz.’’  İngiliz yazar Alan Moorehead yazdığı Gelibolu adlı kitabında şöyle yazar. ‘’ O genç ve dahi Türk şefinin o esnada Çanakkale’de bulunması, müttefikler bakımından tarihin en acı darbelerinden biridir.’’
Mustafa kemali Çanakkale’den silme yolu ise  şunları  yapmanız gerekmektedir. Gelibolu yarımadasını yok edin, Çanakkale tarihinden çıkarırsanız Mustafa Kemal’i silebilirsiniz. İngiliz, Alman, Fransız, Avustralya, Yeni Zelanda Nasıl çıkaracaksınız. Hamilton, Çhurchill ve savaşa katılan binlerce kişinin anılarını nasıl yok edeceksiniz. Bunlarda yetmez onlarca ülke tarih kitaplarından nasıl sileceksiniz. En iyisi siz oturup Mustafa Kemal’e dua ederek sevap kazanın.
1938 yılında ebediyete intikal ettiğinde ANZAK Komutanı İngiliz Mareşal Birdwood Çanakkalede savaştığı Atatürk’ün cenaze töreninde büyük bir saygı ile önünde eğiliyordu. Aynı gün İtalya radyosu şu anonsu yaptı  ‘’ Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkın, büyüğünüz geliyor.’’

(Görsel: Kitap Kapağı)

Fahrettin Paşa’nın Medine Müdafaası



Fahrettin Paşa’nın
Medine Müdafaası
Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler   Yazarı:  Feridun Kandemir
Yağmur Yayınevi 29. Baskı  HAZİRAN  2017
Düşmanlarının ‘’Çöl Kaplanı’’ ve herkesin ‘’Medine Kahramanı’’ bildiği , Atatürk’ün ‘’Daha sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdıran kumandan’’ diye tanıttığı Fahrettin Paşanın kitabı.
Osmanlı 1918 yılında itilaf kuvvetleri ile anlaşma yapmış, tüm Osmanlı orduları silahlarını teslimle kendileride esir alınacağına dair varılan anlaşmayı kabul etmeyen Fahrettin Paşa Medineyi boşaltmamakta ve ordusu ile çok zor durumda kalan Paşa ordusuna Çekirge yedirerek ‘’ Kendiside yiyor’’ ayakta tutmuştur.
Sonuçta teslim olmak zorunda kalan paşa esir alınarak Malta’ya gönderilmiş, 1918 -1919 yılında Arap yarımadasında doğan binlerce çoçuğa  Fahri ismi verilmiş. Her ne kadar kitapta gönderilme şekline hiç değinilmesede  14 mayıs 1917 yılında Medine’den İstanbul’a gönderilen kutsal emanetlerin listesi kitabın sonunda verilmiştir.  Bu listeyi bende yazayım.
1 Adet Hz.Osman elyazması Kur’an
5 Adet elyazması kur’an
4 Adet kur’an cüzleri
5 Adet değerli taşlarla süslü kur’an Kabı
1 Adet Hilye-Şerif
1 Adet som altın üzerine Kelime-i Şahadet  yazılı levha yazılar pırlanta,inci,mercan
7 Adet Tesbih pıtlanta,inci, mercan
2 Adet Rahle gümüş işlemeli
1 Adet Pırlanta ve altın işlemeli Sultan Abdulaziz’in tuğrası
4 Adet Sancak başı
3 Adet kılıç
4 Adet Kevkeb – Dürri adlı elmas
14 Adet  Askı Altın ve elmaslarla süslü
11 Adet altın kandil
1 Adet altın kandil değerli taşlarla süslü
1 Adet Altın kahve askısı
7 Adet altın şamdan  her biri 155 cm.yüksekliğinde ve 50 kğ üzerleri 2680 adet pırlantayla süslenmiş.
1 Adet Altın makas
8 Adet Gülsuyu kabı değerli taşlarla süslü
12  Adet altın tütsülük.
1 Adet pırlanta yüzük
2 Adet altın çelenk
10 Adet altın çiçek ve yaprak
84  Adet İnci
15 Adet zümrüt
53  Adet pırlanta ve zümrüt
27 Adet Yakut
3 kilo 985 gr.altın, 908 kilo Gümüş
49  Adet Şal ve işlemeli perde, Medinedeki Sultan Mahmut kütüphanesi
  Fahreddin Paşa medine’yi ne bir kurşu n atarak nede bir kurşun yiyerek teslim etmiştir. İstanbuldan gelen emir e iki ay dayanabilmiş ve sonunda teslim olmak zorunda kalmıştır. İstanbul’un yapmış olduğu yüz kızartıcı antlaşma ile Medine ve Arap yarımadası, Irak, Suriye, Filistin elden çıkmıştır. İtilaf Kuvvetleri ile yapılan mütarekenin şartları Fahreddin Paşa’nın önüne konulmuştur. Mütarekenin şartları ise şunlar.
1.       Çanakkale ve İstanbul boğazı herkese açık olacak.
2.       .İtilaf Kuvvetlerine ait harp esirleri derhal teslim edilecek.
3.       Bütün Türk gemileri İtilafcılara teslim edilecek.
4.       İtilaf Kuvvetleri Türk limanlarını serbestce kullanacak.
5.       İtilaf Kuvvetleri luzum gördüğü stratejik yerleri işgal edecek.
6.       Türk Ordusu terhis edilecek. Hudut ve uluslar arası emniyet için olanlar hariç.
7.       İtilaf kuvvetleri Türk telsiz, telgraf, ve telefon merkezlerini,Tüek demir yollarını kontrol edecek.
8.       Türk hükümeti deniz malzemesiyle askeri ve tüccari malzemeyi imha etmeyerek çalışır vaziyette teslim edecektir.
9.       Hicaz, Asir, Yemen, Mezopotamya ve Suriye’deki Türk garnizonları en yakın İtilaf kuvvetleri  komutanlıklarına teslim olacak.
10.   Türk demiryollarında bulunan Alman ve Avusturyalı çalışanlar bir ay içersinde buraları terk edecek.
11.   Terhis edilen Türk ordusunun silah,cephane ve nakliye vasıtaları itilaf kuvvetlerine teslim edilecek.
12.   Türk ordusu İtilaf kuvvetleri komutanlarının emrine göre hareket edecektir.
13.   Türk Hükümeti merkezi İtilaf Kuvvetleri ile bütün münasebetlerini kesecektir.                                                   Bu sözleşmenin 9. Maddesine göre Medine kuvvetleri teslim olmuş ve teslim olurken İngilizlere bırakılan silah ve mühümatın listesini vereyim.
Otuz bin kadar mavzer, birhayli tüfek ve makineli tüfek fişeği, iki batarya 7,7 lik sahra üç batarya 7,5 kudretli cebel, bir batarya 10,5 luk obüs iki adet 7,5 luk şnayder, yirmiiki adet 8,7 lik mantelli sahra , dört adet adi cebel, dört adet fitilli cebel topu, sekiz adet mordanfield, yetmişbeş adet maksim ve svartveze makineli tüfek seksenbin adet top mermisi, bir adet telsiz telgraf istasyonu dört adet sahra telsizi, oniki adet batarya dürbünü , elektrik malzemesi onbin ton hurma hastane,ilaç, bir miktar hayvan.
Tabi bu malzemelerin yanında 500 çeşitli rütbede subay ve 6000 er ve erbaş .
Esaretin sonunda Ankara’ya gelen Fahreddin Paşa Atatürk tarafından Afganistan’a büyükelçi olarak atanmıştır.
Adını tarihe sağlığında altın harflerle yazdıran Ömer Fahreddin TÜRKKAN   22 Kasım 1948 tarihinde İstanbul’da Hakkın Rahmetine kavuşmuş, Rumelihisarlığı mezarlığında yatmaktadır.
RUHU ŞAD OLSUN.

(Görsel: Kitap Kapağı)