30 Eylül 2018 Pazar

Zaman Makinesi


Zaman Makinesi
 H.G WELLS
3.basım
Ekim 2017
Kırmızı Kedi Yayınevi
145 sayfa

 Kitabın konusuna başlamadan önce size Wells’in hayatından bahsedeyim.Herbert George Wells ya da daha çok tanındığı adla H.G.Wells 21 Eylül 1866 yılında İngiltere’de Bromley’de doğdu.Teknolojik gelişmeleri anlattığı kitaplarında bilim kurgu dalının yaratıcılarından biri sayılmaktadır.
 Kitap oğlum Koray Apaydın’dan aldığım emanet bir kitaptır.Kitap hakkında oğluma sorduğumda şöyle ilginç bir cevap verdi.”Baba sen kitapları bilgi edinmek için okuyorsun ben ise kitapları bir film seyreder gibi okuyorum.”bu bana çok ilginç geldi.Son on yılda çevrilen bilim kurgu filmlerini düşünecek olursak cidden film tadında bir kitap.Zaman yolcusu kitabı dostlarına bir zaman yolculuğundan döndükten sonraki yaşadıklarını anlatmaktadır.Gittiği yer küçük insanların yaşadığı birkaç saray ve kocaman yemek salonları bulunan yine İngiltere olan bir yerdi.Güzel kumaşlar giyiyor ve sandaletleri çok ince metal işçiliğinin karmaşık örnekleriyle doluydu.Küçük insanlar yaratıcı bir eğilim sergilemiyor dükkan yok atölye yok aralarında alışveriş yaptıklarına dair bir belirti yok.Bütün günlerini oynayarak,nehirde yüzerek ve meyve yiyip uyuyarak geçiriyorlar.
 Gidilen zaman ise hayli ilginç.Gelecek zaman 802.701inci yılda.(Bu rakamı ben anlayamadım siz anladıysanız bilemem)
 Zaman yolcusu burada olduğu zaman içerisinde bunların dilini öğrenmekte ve bu küçük insanlara Eloileler ismi verilmekte bunların düşmanları ve bu insanları yiyenler ise morloklar yer altında yaşamaktadır.Zaman yolcusunun morloklarla mücadelesini Verna isimli küçük bir kızla olan dostlukları çok güzel bir dille anlatılmış.Döndükten sonra orayla ilgili hiçbir kanıt getirmemekle beraber Verna’nın zaman yolcusunun cebine koyduğu kuru çiçekten başka bir şey yoktu.Zaman yolcusu konuşmasını bitirdikten sonra dönüp dostlarına şöyle der.”Sizden buna inanmanızı bekleyemem,bunu bir yalan ya da kehanet sayın.Atölyede rüya gördüğümü söyleyin.Irkımızın kaderi üstüne tahminler yürütürken sonunda bu kurguyu yumurtladığımı söyleyin.Doğrular konusundaki direnişimi ilgi çekmek için yapılmış bir sanat oyunu sayın.Peki bunu bir hikaye olarak düşünürseniz ne düşünürsünüz?”
 Zaman yolcusu makinesini elden geçirdikten sonra fotoğraf makinasını film makinasını ve gerekli ekipmanları alıp tekrar yolculuğa çıkar.Belki daha tuhaf bir hikayeyi ve yanında getireceği örneklerle fotoğrafları dostları beklemektedir.Zaman yolcusu üç yıl önce kayboldu.Ve,artık herkesin bildiği gibi asla dönmedi.







23 Eylül 2018 Pazar

Bir Şizofrenin Aşk Mektupları

Bir Şizofrenin Aşk Mektupları
Bülent Akkurt Altın Kitaplar Yayınevi
1.basım Ekim 2000 333 sayfa
 Umutları ve özlemleri yarım kalmış bir annenin tek varlığı olan oğluna tutkulu bir aşk gibi kol kanat germesini anlatan güzel bir anı romanı.Romanda kahramanların isimleri yok.Anne ve oğul olarak işlenmekte.Oğul parkta gördüğü veya gördüğünü sandığı bir kıza yazmış olduğu yüzlerce mektup arasından seçilmiş 30 dan fazla mektup ve annenin ölümünden sonra oğlunun eline geçen annenin anıları.Anne ve oğul yıllarca kabuğuna çekilmiş kimselerle görüşmeden yaşamlarını sürdürüyordu.Ne yaptılarsa bilerek yaptılar.Bu yaptıklarını anlatacak olsalar çevresinde bunları anlayacak kaç kişi vardı.Anne daha 14 yaşında İtalyan Lisesi öğrencisiyken aynı sokakta oturduğu Harbiye öğrencisi Bülent ağabeye aşık olur ve o aşk onu genç yaşta ölünceye kadar hiç eksilmeyerek devam etmiştir.Anne 13 yaşında bir çocukken yazmaya başladığı hatıra defterlerini ölümüne iki gün kalıncaya kadar 30 yıl ısrarla yazmış ve ısrarla aşkını haykırmıştır.


 Oğul bir kızgınlık neticesi ki bu kızgınlık Bülent ağabeyin evlenmesidir hayatına giren yaşamını bodyguardlık olarak sürdüren Bahriyeli Ali lakaplı bir kabadayıdan olmadır.Oğulun hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte hastanın şizoit bir yapısı vardı ama henüz ona şizofreni yapısı konulamazdı.Bazı doktorlar şizofrenin bundan iyi örneği olamayacağını söylerken bir kısmı psikopat olduğunu,bazıları nevrasteni geçirdiğini iddia ediyorlardı.Bu mektuplar ve hatıra defterleri oğulun ölümünden sonra avukatları aracılığıyla Bülent ağabeye verilmiştir.Bülent ağabey ordudayken gazeteciliği bitirmiş ve sonra ordudan istifa ederek Milliyet gazetesine geçmiştir.Bu çanta içinden seçmiş olduğu mektupları ve anı defterlerinden seçtiği sayfaları roman haline getirmiştir.Bülent Akkurt,kitabı şöyle bitiriyor.”Her ikisi de çok kısa değil ama,hiçte uzun sayılmayacak;buna karşı,hemen hemen,baştan sona ziyan olmuş,acı ve elem dolu yaşamlarını genç denilecek yaşta noktalamış bulunun;izninizle aşka sadakatin gerçek temsilcileri olarak sevgi ve saygıyla selamlamak istiyorum.” Bodrum 16 Temmuz 2000 Ben bir not düşmek istiyorum bu konuya.Bülent Akkurt’un hayatını okurken yaşamındaki evreleri ve tarihleri annenin ve oğulun mektuplarındaki tarihlerle çakıştırdığında sanki romandaki Bülent ağabey kendisini yazmış gibi.Yine romanı”Cihangir,Kumrulu Yokuş Sokağı’nın ebedi aleme göçmüş bulunan sakinlerinin aziz anılarına adanmıştır.”diye ilk sayfaya koyduğu bu cümle sanki benim düşüncemi doğrular gibi.Eğer aşka inanıyorsanız annenin Bülent ağabeye olan aşkı VAY BE dedirtiyor.Kitap annenin aşkı için dahi okunacak kitaplardandır.

16 Eylül 2018 Pazar

Bir Beyin Cerrahının Anıları


Bir Beyin Cerrahının Anıları
İsmail Hakkı Aydın
Girdap Yayınları
1.baskı
Ekim 2017
482 sayfa
 Bir beyin cerrahı olan İsmail Hakkı Aydın,nöroşirurji yani beyin cerrahisi nikahlı eşim edebiyat,musiki,güzel sanatlar metresimdir diye tarif ediyor kendini.Trabzon müftüsü olan dedesinden almaktadır ismini.Trabzon’un köklü ailelerinden ve eczacılarından Bakioğullarındandır.Atatürk Trabzon’a geldiği zaman dedemi görmek isteyen Atatürk karşısında uzun sakallı cübbeli birini beklerken sakalsız şık giyimli birini görür.Trabzon valisine dönerek “Sen hocama Aydın soyadını ver.”hafız,hoca İsmail Hakkı efendi oluyor İsmail Hakkı Aydın.Aydın kitabında köşelerde çerçeve içerisine bazı sözlerini almış.Bunların bazılarını da ben sizlerle paylaşacağım.”Beyin,ahlak,erdem,halsiyet,onur,karakter,şahsiyeti belirleyen donanım zeka;işletim sistemi ve işlemci,akıl ise yazılımdır.”
 İsmail Hakkı’yı dedesi beş yaşından itibaren yetiştirmeye başlamıştır.Dedesinden Arapça,Osmanlıca,Farsça öğrenmiştir.Babası ise çok sert ve disiplinlidir.Okul yıllarında bir ödül aldığı zaman babasına söylediğinde babasından şu tepkiyi almaktadır.”Ulan eşşek oğlu eşşek benden tebrik mi bekliyorsun,tabi ki alacaksın almazsan ayıp”diye tepki vermektedir.
 Aydın kitabını altı bölüm olarak yazmış,altıncı bölümü “Son sözü ben söyleyeyim beni bir de benden dinleyin”Aydın’ın kitabını sırf sekiz sayfa olarak yazdığı altıncı bölüm için bile okunmaya değer bir eser.
 Mesleğini ta ilkokul birinci sınıfta seçmiştir.İlkokul öğretmeninin beyninde ur vardır ve o zamanlar bunun ameliyatı pek mümkün değildir.Mesleği için ise şöyle demektedir”Allah’a her zaman şükrediyorum böyle bir organa dokunma şansı bana verdiği için,astronotlar uzaya bakarlar ama yıldızlara dokunamazlar,genetikçiler genetik bilimi yaparlar ama kromozomlara dokunamazlar,fizikçiler atomu bulurlar ama elektronlara dokunamazlar.Ama ben beyine dokunuyorum”diyor.Bilimi ise şöyle tarif ediyor”Çılgın insanların,biraz da marijinal insanların öyle herkesin onay veremeyeceği,birtakım sıradışı düşüncelerin işlerlik kazanması sonucu ortaya çıkar.”Yine bir köşe yazısını vereyim.”Haram yiyenlerin,hırsızların ve makamlarına liyakat yerine torpille atananların yüzleri kızarsaydı kaç namuslu kişi sokağa çıkabilirdi?”Yine bir köşe yazısı”Yetkililere uyarı diyanet işleri başkanı din işleri yüksek kurulu üyesi ve müftü atanacak kişilerde mutlaka felsefe,fizik,kimya,matematik,biyoloji ve genetik bilmesi şartı da aranmaktadır.Aksi takdirde islamı....zelil durumdan ve hurafelerden kurtaramayacağız.”
 İsmail Hakkı Aydın tüm Dünya’da çok iyi tanınmakta ve çok saygı görmektedir.Chicago’da bir beyin cerrahisi kongresinde gördüğü ilgi üzerine karısı Emine hanım”Ya şu Amerika’da gördüğün iltifatın binde birini Türkiye’de görsen ne olur”diyor.Aynı kongrede doktor Erhan Takçı”Hocam şu Amerika’daki itibarına bakıyorum da bir de Türkiye’dekine bakıyorum neden bizim geri kaldığımızı daha iyi anlıyorum”diyor.
 İsmail Hakkı Aydın dedik ya mesleğiyle evli,hayatı boyunca hiç tatil yapmamış.Cumartesi Pazar bayram dahil tüm günlerinde sabahları vizitini yapmıştır.
 Aydın dokuz yaşındayken Trabzon’da çok meşhur olduğu üzere babasından tabanca istemiş,akşam babası bir kutu getirmiş çok sevinerek açmış “Al oğlum senin silahın”kutuyu açınca içinde pelikan marka bir dolma kalem.İsmail Aydın ömrü boyunca tüm yazılarında dolma kalem kullanmıştır.Cebinde daima iki tane dolma kalem olur biri mavi biri siyah ve bu durum dokuz yaşından beri devam etmektedir.Yine bir köşe yazısı verelim”....cahillerin sanatçı,soytarıların sporcu,sapıkların entel,hainlerin aydın,ahlaksızların star olduğu bir toplum!”İsmail Hakkı Aydın Dünya’da nöroşirurjenlerin mekkesi İsviçre’nin Zürich kenti oranın en büyüğü ise Gazi Yaşargildir ve İsmail Hakkı Aydın Yaşargilin yetiştirdiği en büyük talebesidir.Bir köşe yazısı daha sıkıştıralım bu araya.”Bazı toplumların Beyin cerrahına ihtiyacı olmaz”
 Köşe vuruşlarında devam edelim.”Fatih Sultan Mehmet Fatih medresesini inşaat ettirdikten sonra başına atadığı medrese emininden(rektör)kendisi için medresede bir oda ister.Rektör şu karşılığı verir.Medresede size oda vermem için sizin burada müderris(profesör)ya da molla(öğrenci)olmanız gerekir.Bağışlayın)diyerek cevap vermiştir.Bir başkası”Allah insanoğlunu Dünya’ya medeniyet ve refah için gerekli araştırma ve buluşları gerçekleştirmek için göndermiştir.
 Kitabın üçüncü bölümü İsmail Hakkı için kim ne dediye ayrılmıştır.Tabii ki bunu profesör doktor Mahmut Gazi Yaşargil’le başlayalım.Doktor Aydını gerek deneysel gerekse klinik Nöroşirurjide,çok çalışkan,ilgili,gayretli,başarılı bir cerrah olarak bilirim.Edebiyat musiki ve sanat alanlarındaki başarılarında da ismini taşıdığı dedesinden aldığı genleri aşikardır.”
 Araştırmacı yazar Levent Ağaoğlu ise şöyle demiştir.”İsmail hocamız her ne kadar beyin cerrahı alanında uzmanlaşmış ise kendileri kurucu 20 düşünürümüzün en seçkinlerinden olan Buhara doğumlu Türk tıp adamı İbni Sina gibi çok yönlü tıp insanlarının çağımızda yaşayan temsilcisidir.”
Profesör doktor Gülçin Yahya Kaçar Gazi Üniversitesi Türk Musikisi Konservatuvarı başkanı”Doğu ile batının geçmiş ile geleceğin ilim ve bilimin akıl ile fikrin madde ile mananın kavuştuğu bir noktada nev’i şahsına münhasır olarak temayüz etmiş dahi,üstün bir meziyet ve şahsiyet Profesör doktor İsmail Hakkı Aydın.”
 Sözlerimi ağabeyim Metin Apaydın’ın bir sözüyle bitireyim.”Okumaya geç kaldığım bir kitap.”Siz siz olun geç kalmayın.