14 Aralık 2017 Perşembe

ÖDEMİŞ'TEN ZİRVEYE TIRMANANLAR

ÖDEMİŞ'TEN ZİRVEYE TIRMANANLAR
Beş Öncünün Öyküsü (1860 - 1960)
İzmir'in Ödemiş ilçesinde 1860 - 1960 yıllarında yaşamış kendi alanlarında zirveye yükselen Ödemişli beş olağanüstü kişinin yaşam öyküleri anlatılmıştır.
Kitap bana Ödemiş Belediyesi'nin armağanı, öncelikle bu kişiler ile beni tanıştırdıkları için tüm belediye çalışanlarına teşekkür ederim.
Yazarın kendisi de Ödemişli olan ve dönemin belediye başkanının ısrarı ile kaleme alınmış eser 366 sayfa 2.baskı, Haziran 2012 tarihli. Ödemiş'ten zirveye tırmanan altıncı kişi olsa idi inanın Alev Coşkun olurdu. Merak edenler internette hayat hikayesini bulabilirler.
Kahramanlarımıza gelince;
I. Mustafa Fehmi Efendi (1853 - 1912), Osmanlı Devleti'nde en önemli dini makam olan Şeyhülislamlık kurumunun müsteşarlığına atandı. Sonra da Osmanlı devlet yönetiminin piramidinin en üst makamlarından biri olan Anadolu Kazaskerliği'ne yükseldi.
II. Ali Haydar Bey, 1899 yılında Ödemiş'in on ikinci belediye başkanı seçilmiş ve bu görevi on yıl sürdürmüş. Ali Haydar Bey'i önemli kılan, zamanın Sadr-i Azamı (Başbakanı) Tevfik Paşa'ya çektiği telgraf bugnkü Türkçe ile şöyle (38.sayfa)
III.Mustafa Şevket Bengisu (1880 - 1942), Ödemiş'in Mursallı köyünde doğdu. Askeri liseden sonra Askeri öğrenci olarak Tıp Fakültesinde okudu. 1903 yılında Dr. Yüzbaşı olarak mezun oldu. Uzmanlığı Kulak Burun Boğaz olarak yaptı. 1910 yılında Yemen ordusuna atandı. 1916 yılında Tarsus'a tayin oldu. 1919 yılında ordudan istifa edip Ödemiş'e döndü. 1920'de milletvekili oldu. 15.5.1920 yılında Mustafa Kemal'in önerisi ile istifa edip Rodos Adası'na yerleşti. Esas amaç İtalyanlardan oluşan silahların yurda getirilmesiydi. Başarıyla da bu işi tamamladı. 9 Eylül 1922 zaferinden sonra İzmir'e döndü. Beşinci dönem Çanakkale Milletvekili seçildi. 12 Şubat 1942 yılında Çanakkale'de vefat etti, cenazesi Ödemiş'te toprağa verildi.
4. Mehmet Şükrü Saraçoğlu (1887 - 1953), kesintisiz 27 yıl İzmir milletvekili, Milli Eğitim, Adalet Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı, Başbakan ve TBMM Başkanlığı yapmış. 25 Mayıs 1933'te başlayan Adalet Bakanlığı Ata'nın ölümüne kadar, 5 yıl 5 ay 15 gün sürdü. Çok iyi bir devlet adamıydı. Ona şu yakıştırmayı yapıyorlardı ''adeta Saraçoğlu ipte yürüyen bir cambaz gibiydi''. Saraçoğlu'nun ikinci aşkı ise Fenerbahçe'dir. Bugün kendi adını kazımaya çalıştıkları stadı özel bir kanunla Fenerbahçe'ye veren Saraçoğlu'dur. 66 yaşında öldüğünde İstanbul'da kiralık bir evde oturmakta. Ödemiş'te babasından kalma yerleri de satmıştı. Saraçoğlu'nun siyasi yaşamı ise şöyle: 27 yıl aralıksız milletvekili, 6ay MEB, 3 yıl Maliye Bakanı, 5,5 yıl Adalet Bakanı, 4 yıl Başbakan ve 2 yıl TBMM Başkanlığı.
5. Muzaffer Şerif Başoğlu ( 1906 - 1988), bilimsel çalışmalarla, bilimsel deneylerle, yazdığı makaleler ve kitapların toplumsal psikolojinin kurulmasına ve gelişmesine büyük katkı sağlayan dünya ölçeğinde bilim adamı.
Harvard Üniversite'sinden Prof. Roger Brown " MUzaffer Şerif dünyada psikoloji alanında en geniş saha çalışması yapan bilim adamıdır" der. Psikoloji alanında ama 1944 yılında düşüncelerinden ötürü hapise atılıyor. ABDli bilim ve siyasi kişileri araya girerek hapisten kurtarılıyor ve resmen Türkiye'den kaçırılarak ABDye götürülüyor. Pasaportsuz gittiği için yurduna dönemiyor. Muzaffer Şerif 1988 yılında 82 yaşında ölünce arkasında yüzlerce makale bırakmıştır.




Bugünkü Türkçesi ile
Yüksek makamdaki zorba yönetimin sadrazamı ''başbakana'' Tevfik paşa'ya. Hürriyete aşık olan ve uğurda kanlarının son damlasını akıtmaya her zaman hazır  bulunan 85bin nüfusu aşkın, fedakarlık ve yiğitliği ile ünlü ilçemiz vatandaşlarının yıkım ve zorbalık ürünü Hükümetinize zerre kadar güveni yoktur.
Sadrazamlık makamını mezar taşınıza yazdırmak için kabul ettiyseniz üç gün de yeterlidir. Yok, vatanı yok etmek ve milleti alçak ve bağnazlık derecesine indirmek ve kan döktürmek için üstünüze aldıysanız bu alçaklıktır, hainliktir. Cezasız kalmaz. Görevden ayrıl, yoksa indireceğiz.
Halkı adına Ödemiş Belediye Reisi Ali Haydar.

26 Mart 1325 (7 Nisan 1909)





24 Kasım 2017 Cuma

Huzursuzluk, Livaneli

Huzursuzluk
Livaneli

Doğan Kitap Yayınevi
154 Sayfa
1.Baskı Ocak 2016
205.Baskı Temmuz 2017
Her baskı 2000 adet olup 410.000 adet basılmıştır.
İstanbul'da gazetecilik yapan İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin'in ölümü üzerine memleketi Mardin'e gider.

Hüseyin'in ölümünü araştırırken, büyük bir aşkın varlığını öğrenir. Önce müşterek arkadaşları olan Mehmet'le buluşur ondan bilgi almaya başlar. Hüseyin Safiye diye biriyle nişanlıyken, kucağında gözleri kör bir bebek olan Meleknaz isimli EZİDİ bir kız ile tanışır ve ona sırılsıklam aşık olur.
Kitapta aşkı bir yana koyarsak EZİDİ dini ile ilgili önce Mehmedin babası Fuat Amca'dan çok güzel bilgiler okuyucuya aktarılıyor şöyle başlıyor Fuat sözlerine "Bak oğlum önce YEZİDİ sözünden başlayalım, bu insanlar Yezidi değik EZİDİ'dir altı bin yıllık dinleri vardır ,Yahudilikten eskidir. Ezidiler günde üç kere güneşe döner dua ederler.......Baş melek de Melek Tavus'tur. Tavus kuşu görünümünde resmidilir, iyilik ve kötülükte ondan gelir. Bundan ötürü aşırı dinci Müslümanlar bunları Satanist olarak görür"


Hüseyin ezidi kız ile evlenmesinden ötürü İşid in tehdidi altındadır ve bir gün Mardin'de vurulur. Amerika'daki ağabeyleri Hüseyin'i yanlarına aldırırlar ve orada öldürülür.
İbrahim Meleknaz'ı ve kör bebeğin peşine düşer ve onu İstanbul'da bulur. Artık İbrahim platonik olarak Meleknaz'a aşıktır.B irgün ofislerindeyken Edirne'de Avrupa'ya kaçmaya çalışan bir tır dolusu  Ezidi yakalandığını duyar ve yanına aldığı bir foto muhabiri ile oraya gider.
Şimdi merak ediyorum ediyorsunuzdur orada Meleknazı buldu mu diye onu da kitabı okuyan öğrensin.

Kitap Ezidi bilgisi için bile okunur.




Cemaat'in İflası

Cemaat'in İflası

Hanefi AVCI
Hoca'nın Ayağının kaydığı yer
Tekin Yayınları
1.Baskı "100.000 Adet"
337 Sayfa

İlk kitaptan sonra bana yöneltilen "halkı etkilemek amacıyla kitap yazdı"
suçlamasına karşı yine "halkı etkilemek amacıyla bu kitabı yazdım"
Diye başlıyan Avcı kitabını "ÖYM'lerde Cemaat'in kurduğu komplo davalarında haksız olarak yargılanan, tutuklanan , cezanalan , mağdur olan , acı çeken , hayatını kaybedenlere ve onların yakınlarına" adamış kitabını

Cemaat'le ilgili çok kitap okudum.Bu kitabın diğerlerinden farkı Cemaat'in kumpaslarını nasıl yaptığını en ince teferruatlarına kadar anlatması.Ne de olsa kendisi Emniyetten gelmesi bu konudaki tecrübeleri.

Kitap beş dönümden oluşmuş okunması kolay güncelliğini daima koruyacak mahiyette.
Birinci kitabını niye yazdığını ve sebeplerini şöyle açıklarken. " Dışardan bakınca üzerime pek de vazife olmayan şeyleri niye yazdım? Allah'ın varlığını her zaman her yerde hissediyordum. Bu yanlışları bildiğim ve gördüğüm halde susmanın hesabını  veremem. Yanlış bildiğim, başkalarına zarar veren kişilere karşı koymazsam , yeminimi  ve bunca yıllık geçmişimi nasıl izah edeceğim."
Bu kitapta da aynı sebeplerle kendimi yazmaya mecbur hissediyorum. Diyor Avcı.
Cemaat, karşısına çıkan her engeli yargıyı kullanarak aşma yöntemini o kadar çok kullandı ki bu konuda uzmanlaştı.

Herhalde Stalin bile muhaliflerini temizlemede yargıyı bu kadar etkin kullanmamıştır.
Yargıyı kendi lehine kullanmak isteyenler bile bunu sadece hasımlarını cezalandırmak için yapar. Cemaat ise yargıyı siyaseti tanzim etmek, siyasi partilerin yöntemlerini değiştirmek, kamu kurumlarını el geçirmek , hatta hükümeti yıkmak kendi felsefesine uygun bir siyasi yapı oluşturmak. Bunları yaparken Cemaat'in emrindeki polis ve yargı ile yapılacaklarda sınır yoktur; toplumda düzen,sistem,kalmadığı gibi herşey temelinden sarsılabilir.
Toplumu ilgilendiren çok önemli işler artık Cemaat'in inisiyatifimde ve her şeyi onlar yapıyor, onlar karar veriyor.Böylesi güçlenmiş, her şeye muktedir olmuş bu Cemaat artık yalvarır lutuf istermi? Cemaat tüm toplumu denetleyecek ve hükmedecek bu gücün tadını almıştır.Sadece  "Nerde hata yaptım da iyi olmadı,o hatayı bir daha yapmayayım, daha iyisini yaparım" anlayışı ile aynı şekilde yoluna devam edecektir.
Cemaat her yerde her türlü bilgiyi toplayan, her yaptığı işin a kasında kendini gizleyen her işi planlarken  ir diğerini ona göre şekillendiren ,bir plandaki değişikliği diğer planlarına da anında yansıtabilen tüm ihtimalleri düşünüp yapabileceği işin iki adım ötesini hesaplayan bir yapıdır diyor Avcı.

Bende diyorum ki "Bunlarda bu kadar zekâ var mı? Yoksa bir üst zekâ ekibimi var CİA gibi"
Cemaat'e göre "hoca" kutsal bir kişidir. Ona ilahi ilhamlar gel ektedir. Onda olağanüstü bir kudret ve olağanüstü gücler vardır. O ne söylüyorsa doğrudur, hiç tartışılmaz. Çünkü onda akıl üstü ilahi irade tarafından verilmiş bilgiler mevcuttur. Ona kutsallık atfedilir. Bundan dolayı "Hoca'nın" söylediği hiçbir konunun mahiyeti tartışılmaz, tartışılamaz.
Avcı kitabında son söz yerine başlığından bir alıntı ile bitireyim;
Yaşanan süreç, tüm safhalarıyla iyi analiz edilip, neden bu hatalar yapıldı , eksiklik neredeydi, neden devlet kurumları bir Cemaat karşısında yetersiz kaldı. Cemaat neredeyse tüm toplumu, hükümeti esir alacak hale nasıl geldi. En ciddi devlet kurumları nasıl bu kadar ağır darbe aldı. Bu hususlar değerlendirilmelidir.


Bu belki de yapılması gereken en önemli ve öncelikli iş kabul edilerek yaşananlar unutulmamalı, gelecekteki hata ve emsal olaylara karşı şimdiden tedbirler alınmalıdır.

Diyor Avcı 2015 yılında yazdığı kitapta şimdi yıl 2017 söylenti veya gerçek kezin bilmiyorum ama Fetö Cemaat'inin yerini Menzil denen bir Cemaat'in aldiğı ve Sağlık Bakanlığı'nda çok güçlü oldukları yazılıp çiziliyor

1 Kasım 2017 Çarşamba

Hey Türkiye Nasılsın

HEY TÜRKİYE NASILSIN
 Orhan Bursalı Sayılar Rakamlar Olgular Yorumlarla Bir Ülke Fotoğrafı Cumhuriyet Kitapları 2.Baskı Aralık 2013 364 sayfa

  2013 yılı itibariyle 34 OECD ülkeleri arasında Ülkemize seslenerek "Sen ne içiyor ne yiyorsun, dünya ne yiyor ne içiyor, dünya ne kadar?" "Sen ne kadar özgürsün, ne kadar zengin veya yoksulsun, kadınlar, çoçuklar, öğrenciler ne durumda" Türkiye üzerine ağırlıklı olarak çeşitli araştırmalarını içeren kapsamlı bir tarama çalışması kitap salt bir veri aktarmadı, bunların bize göre anlamını, özellikle eksikliklerini, sorguluyor, değerlendiriyor, yorumluyor. Ellerine, gönlüne sağlık BURSALI Öncelikle size kitapta olmamasına rağmen sizlere 34 OECD ülkesinin listesini vermek istiyorum 1948 yılında kurulan kuruluşun listesi şöyle;
Avusturya, Belçika Kanada, Danimarka, Fransa, Almanya, Yunanistan İzlanda, İrlanda, Lüksenburg,Hollanda,Norveç,Portekiz,İspanya,İsveç,İsviçre,Türkiye,Birleşik Krallık, ABD, Avusturalya, çek Cum, Fillandiya, Macaristan, Japonya, Meksika, Yeni Zelenda, Polonya, Slovakya, Estonya, Slovenya, İsrail. Gelelim raporlara kıyaslananlara Öğrenci başarılarını ölçen PISA araştırmada Türkiye 34 OECD ülkeleri arasında 33.sırada Demokrasi endeksinde EIU Raporu şöyle Türkiye araştırmada bırakın demokrasi sınıfına , kusurlu demokrasi sınıfına bile giremiyor ,üçüncü kategori olan "Melez Rejim Ülkeleri" arasında yerini alıyor.2008 de 87.sırada iken 2010 araştırmasında 89 ,2011 ve 2012 endeksinde 88.sıradayız.Dolayısıyla ülkemizdeki "demokrasi=dört yolda bir oy verme mekanizmasının işlemesi" düzeyinde çalışıyor. Demokrasinin olmazsa olmazı ADALET tir Türkiye'de adalet bulamayanlar kitleler halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de adalet aramaları manidardır. 2010 Yılında AİHM Tazminatlarının yüzde kırkını Türkiye ödedi. Özgürlük konusu ise şöyle 2011-2013 arasında ülke sayısı 195 bu ülkeleri üçe ayırıyorlar 1.Özgür Ülkeler bu kategoride ülke sayısı 90 2.kısmen Özgür ülke kategoride ülke sayısı 58 Türkiye bu kategoride 3.Özgür olmayan Ülke burada 47 ülke var. Türkiye 56 puan ile 120-125.sırada 56 puan olan 5 ülke daha var bunlar Konga Brazavil, Fiji, Liberya, Makedonya, Şeyseller ve Biz. Uganda, Lübnan, Kenya, Bengaldeş bile bizden iyi ülkeler. İnternet ve Elektronik Medya özgürlüğü: Türkiye'nin durumu iyi değil Ekim 2013 raporunda 49 kötü puanla 60 ülke arasında 38. sıradayız, Bizden daha internet özgürlüğü olan ülkelerden bazıları şöyle:Angola,Uganda,Kırgızistan,Tunus,Fas,Lübnan,Gürcistan,Brezilya,Libya,Ürdün, Kamboçya, Hindistan, Ruanda İnternet yasakları o kadar ileriki TBMM çatısı altında millet vekilleri bazı erişim yasakları ile karşılaşabiliyorlar. Kadınlarımızın durumuna gelince: Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu'nda Türkiye 136 ülke içerisinde 120.sırada.Kadınla ilgili birkaç rapordan alıntı yapayım. Norveç'le karşılaştırılarak. Doğumda ölüm oranı 100.000 doğumda Norveç 7 Türkiye:20 doğurganlık oranı 15-19 yaş 1000 kadında Norveç:7.4 Türkiye:30.5.Mecliste kadın oranı.Norveç:39.6 Türkiye:14.2 . En az orta eğitim görmüş kadın nüfus oranı Norveç:95.6 Türkiye:26.7. Kadın işgücüne katılım oranı Norveç: 61.7 Türkiye 28.1 . Bu oranlar 1013 yılı oranları 2017 yılı Türkiye olarak daha kötüye gitmiştir. Türkiye Ne Kadar Uzun Yaşıyor? Dünya Ne Kadar? Türkiye'de insan ömrü rekor kırarak son 20 yılda 10 yıl kadar uzadı, ortalama yaşam beklentisi 75 'e çıktı ama yine de çağdaş ülkelerle aramızda 10 yıla varan farklar var. Kişi Başı Gelirde Türkiye Nerede?:Türkiye 10 bin dolar civarında gelirle orta gelir tuzağına çakılıp kalmış ülkelerden biri. İnsani Gelişmişlik Endeksi "İGE" ne göre gelirleri kıyaslarsak şöyle Noveç:48.688 $ OECD ülkeleri ortalaması:37.077$ Türkiye 13.710 $ ile 60. ülke. Gelir eşitsizliğinde ,Gelir Dağılımında Ne Durumdayız? Türkiye gelir dağılımı ile dünyada kötü ülkeler arasında sayılıyoruz. CIA İstatiklerine göre, gelir dağılımı bozukluğunda 59. Sırada yer alıyoruz. Kitap bu şekilde sürüp gidiyor. Yoksullukta neredeyiz? Çok Boyutlu Yoksulluk Göstergesinde Neredeyiz? Çocuk Yoksulluğunda neredeyiz? Doğurganlıkta Neredeyiz? Sağlık Harcamalarında Biz Ne Kadar, Onlar Ne Kadar? Genel Eşitsizlik Göstergesinde Neredeyiz? Eğitim Harcamaları: Dünya Durmadan Artıyor, Türkiye En Düşükleri Arasında Zenginliğin Temel Ölçütü Eğitim Düzeyi Düşüklüğü Nedenleri Dünyada Büyük Eğitim Devrimi Olurken Türkiye Nal Topladı Evrensel PISA Araştırması -2012 Öğrenci Başarısında Dünyada Neredeyiz? Savaş mı Barış mı : En Barışcı Ülke İzlanda'ya 133 Ülke Uzaktayız! Küresel Barış Bir Ütopya mı? Pozitif Barış Endeksi Yolsuzluk ve Rüşvet Sıramız 53 Temiz Ülkelere Yolculukta Notumuz 100 üzerinden 50 Mutluyum, Mutlusun, Mutlular..... Askeri Harcamalarda Türkiye 15.Ülke İç Güvenlik Harcamaları Büyük Bir Hızla Artıyor. İstanbul. "Yeşil Kent Endeksi"nde Kaçıncı? Ya "Yaşanabilir kentler" Endeksinden? Ne Kadar Köleyiz. "Yanlış okumadınız ülkede köle sayısı" Refah ve Zenginlik:142 Ülke Arasında 89 sırası Hukuk İhlallerinde Şampiyon Bir Ülkede Yaşıyoruz. Dünya Adalet Projesi: 97 Ülke Arasında 67. Küresel Bütünleşmede Neredeyiz Tüm bu başlıklarda neredeyiz, nasılız, ne kadar merak ediyorsanız Orhan Bursalının HEY TÜRKİYE NASILSIN eserini okumanız lazım .Yazının içinde de belirttiğim gibi bu veriler en son 2013 yılına kadar olan veriler. Yıl 2017 inanın 2013 yılına göre iyiye gittiğimiz hiçbir şey yok. Her yıl daha kötü

Musa Apaydın





6 Ekim 2017 Cuma

1923 Kurtuluş Ayarlarına Dönmek

1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek
Sinan MEYDAN
İnkılap Yayınevi
2017    1. Baskı
555 Sayfa
        Sinan Meydan'ın şaheser bir eseri . hepsi belge bilgi ve Görgü tanıklarına dayalı bu eserin özetini değilde bu esere bağlı kalarak bir makale şeklinde eseri tanıtayım .
Kitap dört bölüm olarak yazılmış olup sonunda 15 sayfada sonuç olarak yazılmış kolay okunan her Türk Gencinin okuması gerekli bir eser.
Osmanlı'nın son dönemini özetlersek İngiliz gemileri Marmara da demirli ve bu savaş gemilerinin namluları Padilahın İkametgahı olan aynı zamanda Osmanlı Dvleti'nin merkezi karargahı konumundaki Dolmabahçe Sarayı'na çevrilidir.
Atatürk  13 Kasım 1918 Tarihinde  Yaveri ile "Salih Bozok" yaptığı söyleşide Atatürk "Geldikleri gibi giderler" sözünü söylemiştir.Herhalde bu küçük parağraf Osmanlı'nın son dönemini anlatmaya yeterli.
Rus  Çarı 1. Nikola nın söylediği ve tüm dünyanın benimsediği "Hasta adam" sıfatını söyleyen Çarlık  bugün yok olurken "Hava değişimi" yapıp yorganını toplayıp Ankara'ya taşınan Türk halkına Ankara havası pek yaramıştır.

        19 Mayıs 1919 Samsun'dan başlayan yürüyüş Amasya,Erzurum,Sivas ,Ankara buralarda yapılan toplantı ve kongereler devam edeken fikirleri artık netleşmiş ve kendisi artık İslam Dünyasının "Hak mücahiti"olmuş mücadelesini üç temel üzerine oturtmuştur.Bunlar
1.Emperyalizme karşı tam bağımsızlık
2.Saltanata karşı ulusal egemenlik
3.Cehalete karşı uygarlık.
İşte bu nedenledirki Beyrut Ebabil Gazetesi Atatürk'ün ölümünü "Zulmün en büyük düşmanı öldü" diye duyurmuştu.
Bu düşüncelerde olan Atatürk tabiki hükümet şeklini "Cumhuriyet" olarak beynine rrkazımıştı.Daha Kurtuluş Savaşı başlaamamış yıl 1919 yanındaki Müfit Kansu'ya dördüncü madde olarak "Hükümet şekli Cumhuriyet olacak" diye kayda geçirtir.
Aklında TAM BAĞIMSIZLIK vardır ve başkada düşüncesi yoktur.Atatürk daha savaş devam ederken 1921 yılında  tam bağımsızlığı şöyle tanımlamıştı."Tam bağımsızlık denildiği zaman,elbette siyasi,mali,iktisadi ,adli, askeri,kültürel,ve benzeri konuda tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir........."
Atatürk böyle düşünürken bazı arkadaşları ve aydın kişiler MANDA cılıktan bahsetmekte özellikle Sivas Kongeresinde bu konu bayağı dillendirilmiş olup,Atatürk bu konuda başka bir ülkenin koruyuculuğunu ve kollayıcılığını kabul etmek
1.İnsanlık niteliklerinde yoksunluktu
2.Güçsüzlüktü
3.Miskinlikti Ama Türk milleti insanlık niteliklerinden yoksun,güçsüz ve miskin bir millet değildir.
bunun yanında  atanın zihninde "Osmanlı Devleti onun bağımsızlığı ,Padihşah,halife,hükümet bunlar anlamını yitirmiş birtakım sözlerdi"
Atatürk'ün ifadesi ile tek bir "çare-i halas" vardı oda "Ya istiklal ya ölüm"
Manda fikri bazı kişilerin yanında Padihşah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit de İngiliz merhametine sığınarak kurtulacaklarına inanıyorlardı.Vahdettin 14 Kasım 1918 tarihinde Daily Mail gazetesine verdiği demeçte "İngiliz milletine karşı beslediğim sevgi ve hayranlık duygularımı,Kırım savaşında İngilizlerin müttefiki olan babam Sultan Abdulmecit'ten aldım.Memleketim ile Büyük Biritanya arasında öteden beri mevcut dostane İlişkileri yenileyip güçlendirmek için elimfen geleni yapacağım" diyordu.

        Oysaki lioyd George 21 Temmuz 1920 tarihinde "Türkiye tamamen parçalanmalıdır.Bundan üzüntü duymak için bir neden yoktur." Diyordu.
İngilizlerden diğer inciler ise şöyleydi ,Duyunu Umumiyedeki İngiliz temsilcisi Sör Adam Block " Eğer Alman'lar kazanırsa sizde Alman sömürüsü olacaksınız,İngitere kazanırsa mahvoldunuz." Diyordu.Yine Başbakan L.George 1914 te Türkleri bir insanlık kanseri ve yönettikleri toprakları etine işlemiş bir yara olarak adlandırıyordu.
Atatürk ingiliz mandacılarına ise şu göndermeleri yapmaktaydı"21 Şubat 1920 de "Boş bşr fişek kovanının bile İngilizlere geri verilmemesi daha uygun olur....." 12 Ağustos 1920 de " Türk söz konusu olduğunda İngilizler İnsan hayatına zerrece değer vermiyor.Türkiye'ye karşı bin türlü suikastte bulunmaktan zevk alıyorlar" diyordu
Korku ve teslimiyetle işgal edilmiş zihinlerdeki MANDA tutkusu cidden mide bulandırıcıydı.İşgal edilmiş Osmanlı zihinleri Amerikan mandası altına girebilmek için Türkiye'nin doğu sınırı üzerinde Ermenilerin işine yarayacak bir toprak parçası vermeyi bile süşünüyorlardı.Bu toprak parçası Van'dan Sivas'a doğuda Kars Erzurum illerini kapsıyordu.
Bu işgal edilmiş zihinler öyle ileri gittilerki kendi aralarında aldığı karar metinlerini Amerikan temsilcilerine iletmeye kadar götürdüler.
Tabi sarayda boş durmuyor Damat Ferit Ermenilere toprak verilmesi gerektiğini söylüyor Bitlis Valisi Mashar Müfit Kansu'ya gönderdiği telgrafta "Bazı doğu illerinin Ermenilere terk edilmesi mecburiyet ve zorunluluğun meydana gelmesi muhtemeldir........Bu nedenle uygun bir uslupla şimdiden kamuoyunu buna hazırlamak gerekir"

   
      Zihni İşgal edilmemiş Mazhar Müfit damadın teklifini hiç düşünmeden reddetmiş ve görevden alınmasını istemiştir.
Atatürk 22 Nisan 1921 de şöyle diyordu " En aydın sanılan insanların manda tutkunluğu ile adeta milletin bağımsızlık ruhunu yıkmak için gafilane çalışmaş ve devamlı çaba içinde çırpındıklarını hayretle görüyorum"
Emperyaller algı yöntemini çok iyi biliyorlardı.Örneğin 19 Şubat 1919 tarihli Londra Konferansı belgelerinde şöyle iki belge göze çarpıyordu.
"Sayfa 231:İzmir'e Türk bayrağı asarakTürk varlığını kabul etmiş görünelim."
"Sayfa 258:Venizelos Türk Bayrağını,şehrin dışına asalsın.Girit'dede Türk Bayrağı şehrin dışında bir kayalıkta asılı idi" diyor.Bu algı operasyonu Sevr antlaşmasınada girecekti.


        Atatürk siyasi manevralarla Sivas Kongeresinde Ateşli manfacıları susturmuş aynı zamanda Anadolu'daki işgalci İngiliz ve Fransız'ları ABD İle tehdit etmiştir.
Cumhuriyet öncesi Osmanlıyı anlatmak için şu  belgelere bir gö atmamaızda fayda var.
ABD Kongresi  türkiye planları 19.yüzyıla dayanıyordu.31 Ocak 1896 tarihli 54.toplantısında aldığı gizli bir karar Osmanlı'yı "Türkiye Birleşik Devletleri" haline getirerek bölmeyi düşünüyordu.
 1912 Yılında wilson'un başkanlığı döneminde Türkiya'ye elçi atanması konusunda Başkan "Türkiye yok ki elçi göndermeye ne luzum var" diye yanıt vermiştir.
Yunan İzmir'e çoktığında Yunan bayrağının yanında Amerikan bayrağıda vardı.
Türkiye'nin ABD mandası altına alınması konusunda ABD komiseri Ravndal'ın görüşlerinin son cümleleri şöyleydi."Hükümet konya'ya yada Ankara'ya götürülebilir.Padihşaha ise İstanbul'da halife olarak kalma olanağı tanınabilir."
Anlayacağınız Atatürk'ün önd liğindeki Türk bağımsızlık savaşı kazanılıp Yunan orduları tamamen Anadolu'dan atılınca aslında "geldikleri gibi giderler" sadece Yunan'lar,İngilizler,Fransız'lar değil bu gidenlerin içinde ABD de vardı.
Ancak Atatürk'ten sonra yeniden geleceklerdi.
1919 yılında reddedilen Amrikan mandası 28 yıl sonra Atatürk yoktu ll.Dünya savaşından sonra 1947 yılında manda yerine  Marshall'ın yardımı ile Türkiye'yi teslim alacaklardı.


       Kurtuluş savaşına başlamadan Bandırma vapuru ile Samsun' giderken vapurda silah araması yapan İngiliz subaylarına şöyle konuşmuştu"Sersem herifler Cephane ve Silah değil biz kafa götürüyoruz " Kurtuluş savaşı o kafa ile kazanıldı.
Yunan ordusu Ankara yakınlarına gelmiş bazı mebuslar memleketlerine dönme eğilimi göyerirken Atatürk şöyle diyordu maclis kürsüsünden.".....Sizleri burada zorla tutacak değilim.Dilediğini gibi memleketlerinize dönebilirsiniz.Hatta hepiniz bu kararda olabilirsiniz .Fakat şunu bilinizki bütün arkadaşlar bırakıp gitseler,ben bu meclis-i Ali de tek başıma kalmaya ahdettim.Düşman adım adım her tarafı işgal ederek Ankara'ya gelecek olursa,benim bir elimde silahım diğer elimde mukaddes Türk bayrağını alıp Elmadağ'a çıkıp orada tekbaşı a son kurşunuma kadar savaşırım .Ben öleyim vatan sağolsun"


      Atatürk "olmaz,kazanılamaz!Yedi düvele karşı savaşılamaz" diyenleri mahçup ederek kurtuluş savaşını kazandı.Atatürk'e göre  kurtuluş için önce "milli birliğe"sonra "düzenli örgütlere"son olarakta "birleşmiş ve kaynaşmış kafalara " ihtiyaç vardı.
Dünyada hayat için insanca yaşamak için Bağımsızlık lazımdır.Bağımsızlık için kuvvetli olmak lazım kuvvet Ordudur.İngilizler milletimizi bağımsızlıltan mahrum etmek için önce doğal olarak ordudan mahrum etmek  çarelerine giriştiler.Tüm silah ve cephanemizi elimizden alıp Subaylarımızın onurunu yok etmeye çalıştılar.
Her durumda ordu düşmanlarımızın birinci saldırı hedefi oldu.Orduyu yok etmek için subayları mahvetmek,aşağılamak lazımdır.Birinci düyya savaşından sonra Türk orduları dağıtılmış,silahlarına el konulmuş,Sevr anlaşmasına göre Türk ordusunun sınırlandırılması elindeki ağır silahların alınması,zorunlu askerliğin kaldırılmasına,askeri okulların kapatılmasına karar verilmişti.Türk kızı mutanlar tutuklanıp hapsedilmişlerdi.


     Bugün de ordu düşmanların birinci saldırı hedefidir.Bugün de düşmanlar orduyu yok etmek için  subayları mahvetmek ve aşağılamak için çalışmaktalar.
3kasım 2002 tarihinde Kuze Irak Süleymaniyede Türk Askerinin başına çuval geçirildi.12 Haziran 2007 tarihinde ergenekon davası kapsamında subaylarımız tutuklandı.Bu davalarda PKK tanık Türk subayları sanık oldu.2009 da Habur'dan davul zurna ile karşılanan 34 PKK mensubu ,29 ekim 2014 tarihinde peşmergeler  topraklarımızdan "serok Obama" sloganları ile geçtiler.2012 yılında bu kumpas davalarda çoğu tutuklu olmak üzere 64 general,273 subay,60 astsubay,3 sivil memur olmak üzere 404 asker yargılanıyordu.


     Devletler için "her şeyin başı tam bağımsızlıktır"derken asla abarttığını düşünmeyin.Öyleki gerçek barışın ve demokrasinin ön koşulu bile tam bağımsızlıktır.Tam bağımsız olmayan devletlerin olduğu bir dünya  gerçek barışın olmadığı bir dünyadır.Bağımlılığın olduğu yerde ise emperyalizm vardır.Emperyalist,kapitalist sömürünün olduğu yerde ise ne gerçek barıştan nde demokrasiden söz etmek mümkündür.
Cumhuriyet ilan edilmiş ve artık YENİ BİR TÜRKİYE vardır.Türkiye'de saltanat milletindir.Saltanat düzeninden,bu düzenin
ihtişamından,şatafatından,sultanından,sarayınantahtından tacından hoşlanmaan Atatürk Osmanlı'dan kalan sarayları milletin hizmetine sundu:Topkapı sarayı müze oldu.Beşiktaş ve ortaköydeki daraylar lise oldu.Veliaht dairesi resim ve heykel müzesi oldu.İstanbul'a gelirken kaldığı Dolmabahçe sarayında adeta bir kültür saltanatı kurdu.
Atatürk 1919 Yılında. Ülkeyi yönetecek kişiler hakkında şöyle diyordu."Millete dost görünüp ilk fırsatta iktidar mevkiine geçtikten sonra halkın gerçek ihtiyaçlarını düşünecek yerde memleketi kendi istediği yola götüren laf anlamayan yetkili kimselerin yol göstermesine kulak asmayan milletin kuvvetlerini şahsına bağlamaya çalışan kahraman yüzlü insanlardan çok zaar çekildi"
Bugün 2017 Atatürk'ün 1919 yılında dile getirdiği bu sözlerini okuyup da acı acı tebessüm etmemek ne mümkün.
Yazımı Atatürkün 21 Ekim 1925 yılında Afyon'da yaptığı konuşmadan bazı  satırlarla bitireceğim.
"Benim naciz vucudum elbet birgün toprak olacaktır.......benim göerevim toprak olduktan sonrada devam edecektir.........İki Mustafa Kemal vardır:Birincisi et ve kemikten,geçici Mustafa Kemal......ikinci Mustafa Kemal  onu ben kelimesiyle ifade edemem o 'ben' değil 'biz'dir .O memleketin her köşesine yeni fikir ,yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşcı bir topluluktur.Ben onların rüyasını temsil ediyorum.Benim teşebbüslerim onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir.O Musata Kemal sizsiniz .Geçici olmayan,yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur.



Musa Apaydın Notu: bu biraz uzun oldu ama bir gün birilerine çocuğuna Atatürk hakkında yazı istendiği zaman bu uzun yazımdan faydalanabilirler.





13 Eylül 2017 Çarşamba

KAYIP YAZ

KAYIP YAZ
324 SAYFA 1.BASKI KASIM 2016 ALTAN ÖYMEN

     Altan Öymen Kayıp Yaz diye yazdığı 2015 yılında olup bitenleri daha önceki yılların olaylarıyla da harmanlayarak 2015 yazını özetlemiş. 324 sayfaya sığdırdığı olaylar dışında kendi değimiyle yer vermediği konular elbet vardır. Bu sayfalarda 2000li yılların demokrasisi açısından nereden nereye geldiği ve hatırlamamıza katkı sağlayan bir kitap. Bir yaza sığdırılan 2 seçim 7 Haziran ve 1 Kasım,1 Kasım 2015 günü Türkiye’nin siyasi tablosu,7 Haziran 2015 günü öncesine dönüyor.7 Haziran seçimlerinde AKP meclisteki mutlak çoğunluğu kaybetmesine rağmen Cumhurbaşkanlığını, Başbakanlığı, Meclis başkanlığına kendi adaylarını seçtiriyor.

Bu adımla aklında olduğu erken seçim sinyalini vermiş oluyor. Böylece 2015 yılı yazının bir 'KAYIP YAZ' haline gelmesinin kapısını aralamış oluyor.2015 yazı 'KAYIP YAZ' haline gelmeseydi 7 Haziran'da yapılan seçimlerde koalisyon dönemi başlamış olurdu ve bu 2016 yılı FETÖ darbe girişimi daha geniş bir tabanla karşılanacak ve olağanüstü hal ülkeden daha çabuk kalkabilecekti. Öğmen kitabını önceki seçimler dâhil grafikler ve bol fotoğrafla süslemiş okunması kolay güzel bir anı kitabı.

Silah Kaçakcılığı ve Terör

Silah Kaçakcılığı ve Terör
Uğur MUMCU 3.Baskı Mayıs 1981 Tekin Yayınevi 127 sayfa

   Önce kitaptan bahsedeyim Oğlum Eray bu kitapları internet üzerinden bir müzayededen satın alıyor. Kitap 36 senelik , sayfaların dört yanı koyu kahverengi ortaları samani yani kitap kendi yaşını söylüyor. Kitap diplerinden hafif hafif lime lime oluyor. Uğur Mumcu kitabında silah kaçakçılığı konusunu belgelere dayanarak inceliyor ilginç olay ve kişilere ulaşıyor. Devlet tesadüfen yakaladığı kaçak malları ve kişilerin sorgularından edindiği bilgilere göre 8 sene içerisinde yurda 27milyon 132 bin mermi ve 70.731 adet ateşli silah sokmuşlardır.

   Bunun yanısıra birde farkına varılmayanlar var. Bu silahlara para ödeniyor ve bu paranın kaynağı hiç bir zaman sorgulanmıyor. Kitabın yazıldığı dönem 12 Eylül sıkıyönetim dönemi yurt içindeki silah miktarını Zamanın başbakanı Ulusu şöyle özetliyor.

14 Mart 1981 tarihli açıklaması: 12 Eylül 1980 tarihinden 11
Mart 1981 tarihine kadar geçen sürede teslim edilen ve yakalanan silah sayısı 38.896 tüfek , 151.959 tabanca, 1.042.707 mermi ve 5734 kg. Patlayıcı madde. Bu silahlara ödenen paralar haliyle uyuşturucudan sağlanıyor ve bu uyuşturucu trafiğinde birçok siyasetçi ve milletvekili Avrupa’da yakalanıp hapsediliyor. Ve MUMCU kitabını şöyle bitiriyor. " Silahların yok olduğu, düşüncelerin barış ortamında özgürce tartışabildiği bir Türkiye özlemi ile kitabımı noktalıyorum”

Sakıncalı Piyade

Sakıncalı Piyade
Uğur Mumcu Tekin Yayınları 31.Basım yıl:1993 120 sayfa

  Aziz Nesin'in önsözü ile yayınlanan kitap şöyle başlamakta: Sakıncalı Piyade yakın geçmişimizden yağlı - kara lekesi olan 12 Mart'ın ıcığını cıcığının çıkaran belgesel bir yapıttır. Sakıncalı piyade bir dönem kitabıdır 25 başlıkta makaleler şeklinde yazılmış bu makalelerin bir gazete veya dergilerde yayınlandığı konusunu bilmiyorum. Bu 25 makalenin yirmisi sıkıyönetim mahkemelerinde ve cezaevi anılarını paylaşmakta son beş makale Asteğmen olarak askere alınmasına rağmen "er" hem de "sakıncalı er" olarak askerlik görevini yaparken başından geçen traji komik olayları anlatmaktadır.

   Er olarak Ağrı İlinin Patnos ilçesine mevcutlu yani jandarma kontrolünde gönderilmiş olup Mumcu kitabını şöyle bitirmektedir.

"Patnos'da çok şey kazandım,Orada 'halk'dediğimiz soyut kavramın ne olduğunu canlı örneklerle anladım.Siirt'li Maşallah Çavuşu,Trabzon'lu Osman çavuşu , Denizli'li Havancı Niyazi'yi,..........halkın entaze güllerini sundular . Yüreklerimize duygu pınarlarından şelaleler akıttılar........ Evet evet ne olursa olsun ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı , emekli olduktan sonra , siyasi iktidarın uzattığı yönetim kurullarında onbinlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem."

Satırlarımı yine Aziz Nesin'in kitap için söylediği ile bitireyim.

"Ellerin dert görmesin Uğur Mumcu! 'Sakncalı Piyade'yi yazdığın için eline sağlık,ağzına sağlık,canına sağlık..... Kendi yazdıklarıma gülmem ama senin yazsıklarını gülerek okudum.Acı acı gülmek deyimi vardır ya , işte öyle acı acı güldüm.

Her ikinizde Işıklar içinde yatın büyük ustalar.

Vurulduk Ey Halkım Unutmadık Seni

Vurulduk Ey Halkım Unutmadık Seni
Üçüncü baskı Nisan 1996 159 Sayfa

Öldürülüşünün üçüncü yılında; Düşünenlerin vurulmaması dileğiyle…

 Uğur MUMCU'yu Unutmayanlar adına yayınlanmıştır. Kitap üçüncü baskısı ile 65.000 adet basılmış bu eserden elde edilecek gelir Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfının Çankaya'da kuracağı Uğur Mumcu Kültür Merkezinin inşaasına harcanacak olup birde içerisinde kaset hediye edilmiş olup tabi benim sahaftan aldığım kitapta tabi ki kaset yoktu. Kitap tam bir ortak yapım. Deniz Som , Işık Kansu Oğlu Özgür Mumcu ,Çizgileri ile Nuri Kurtcebe kitabın son kısmında Mumcu'nun 1974-1985 yılları arasında gazete ve dergilerde yazdığı köşe yazılarına yer verilmiş olup kitabın ikinci sayfasında sizlere ilginç gelecek şu cümle yazılıydı "T.C Kültür Bakanlığı'nın katkıları ile gerçekleşmiştir"

16 Temmuz 2017 Pazar

Ela Gözlü Pars CELİLE

Ela Gözlü Pars
CELİLE

Osman Balcıgil'in eseri 47.Baskı Eylül 2016 destek Yayınları 416 sayfa
   Celile "Halen zamanımızın en büyük yazarlarından ve en seçkin düşünürlerinden Nazım Hikmet RAN'ın annesi. Osmanlıda görev yapmış bir paşa torunu yine aynı rütbede olan Hasan Enver Paşanın kızı, Kayseri, Mersin, Konya, Selanik mutasarrıflığı yapan Mehmet Nazım'ın gelini eğitimini Paris, Roma'da alan resim çalışmalarını saray ressamı olan Fausto Zonaro'dan alan celile Resim Sanatına adını altın harflerle yazdırmıştır. Oğlu Nazım Selanik dönüşü İsatnbul’da doğuyor. Beş sene sonra Kayınpederi Halep valisi iken onun yanına gidiyorlar. Bir kardeş te Nazım'a Halep’te doğuyor ve 35 gün yaşayıp ölüyor sonra Samiye diye bir kız kardeş oluyor.

   Celile Hikmet'le olan evliliğini ilk gece olmayacağını anlıyor. Kocası Hikmet'ten üç kez boşanıp iki kez yeniden evlenmiş. Son boşanmasında gönlünü ünlü şair Nazım Hikmet'in Edebiyat öğretmeni, özel ders hocası Yahya Kemal Beyatlı'ya kaptırmış ve ateşli aşk yaşamışlar sonuç hüsran Yahya Kemal bir arkadaşına "Bu kadar dile düşmüş bir kadınla hayatımı birleştirmem yakışık alır mı? Ne der sonra herkes benim için? " demiştir. Kitapta Celile'nin hayatıyla beraber Osmanlı'nın o döneminde yaşananları ilginç olayları ve Celile ile kayın pederi Mehmet Nazım'ın İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesi olarak yaşadığı ilginç olaylar ve Fransa'da yaşayan can dostu Marcel'e yazdığı daha doğrusu kendi içini döktüğü mektuplar. Konu Nazım Hikmet olurda hapishane günleri, açlık grevleri, Bursa Hapishanesi ve Celile'nin Bursa'ya taşınması cezaevinde Nazım'ın resmini yapması. Kitap çoğunlukla Celile'nin hayatıyla ilgiliyse de zaman zaman 1950’li yıların sonu ve başına giderek Büyük Usta Nazım Hikmet'in ceza evinden kurtulması için yapılan mücadeleyi ve bu mücadelenin sonunda Nazım Annesine "Beni bir kez daha doğurdun" demesi ve Celile'nin finali ile kitabın finalinin çakışması. Yeşil Mürekkep’ten sonra Balcıgil'in okuduğum ikinci kitabı su gibi akan bir üslup eline gönlüne sağlık sayın Hocam…





Ya Atatürk Olmasaydı

YA ATATÜRK OLMASAYDI
Uğur DÜNDAR
Halk kitapları 2017 Yılı 1.baskı (Yayın evinin izni olmaksızın alıntı yapılamaz ibaresi var alıntı yapmadan kitabı tanıtayım.)

 Atatürk hakkında 52 adet köşe yazısı içeriyor. 219 sayfa olan kitap İngiliz medya patronu Lord Northcliff 'in bir sözü ile başlıyor. "Güç odaklarının bir yerlerde örtbas etmeye çalıştıkları şey haberdir, bunun dışındaki her şey reklamdır." Yazıların konularına gelince ülkeyi yönetenlerin Atatürk ve Cumhuriyet’e niçin büyük saygı duymalarını anlatan makaleler içeriyor. Her şeyimizi borçlu olduğumuz Atatürk'ü iyi anlamak ve anlatmak, her Türk aydınının görevi olduğu gibi aynı zamanda namus borcudur. Uğur DÜNDAR kişisel borcunun bir kısmını ödeyebilmek için kaleme aldığı bu kitap okunmaya değer bir eser. Diğer borcunun taksitleri için yeni eserler beklemekteyiz.


2 Temmuz 2017 Pazar

AT KIZ


 AT KIZ
Bir Yaşamdan Kesitler

Türkan SAYLAN 12. baskı Şubat 2015 Cumhuriyet Kitapları 159 sayfa


Sonunda yaşamdan kesitlerin fotoğrafları Kitap önsözle başlayıp son sözle biterken içeriği altı bölüm halinde işlemiş.

 İlk bölüm babaannesi Naside hanıma ayırmış Babaanne tam bir Osmanlı kadını 1880 doğumlu. Baba Fasih Saylan inşaatçı tahminim müteahhit köprüler yapan işadamı. Almanya'da eğitim görmüş bir alman kızla evlenmiş karısı Müslüman olup Leyla adını alıyor ve beş çocuk sahibi oluyor. Çocuklarının Üçü kız ikisi erkek. Türkan en büyük abla. Türkan'ın doğumu 13.12.1935 çocukların anne tarafından dedeleri Robert Reimann Kalorifer tesisatının mucidi.

   Zaman içerisinde baba Fasih'in işleri bozulur. 1958 yılında ölünce ailenin tüm sorumluluğu Leylanın üzerine kalır.1986 yılında da anne Leyla ölür. Türkan kitabında bir ileri bir geri yaparak 17 yaşına kadar olan acı tatlı anılarını kitabında tatlı bir üslupla anlatmış, erkek kardeşlerinin maceralarını kızların tatlı çekişmelerini güzel bir üslupla işlemiş.

    AT KIZ adı ise daha ilk okul öğrencisi iken uzun boyu at kuyruğu saçlarını hafif kambur yürüyüşü ile dalga geçen babası onu "At kızım" diye severmiş. Kitabın sayfaları arasında gelecek kuşaklara aktarılan paha biçilmez deneyimler kitabı okuyan her kişinin hoşuna gidecektir.



24 Haziran 2017 Cumartesi

Ramazan ayına özel

Yedi senedir ramazan ayında her gün bir cüz okuyarak kur'anı kerimi hatim ediyorum.




Yukarıda internette de dolaşan kur ‘anı kerim in emirlerini alıntı yaptım. Bunun yanında bende bazı ayetleri sizlerle paylaşacağım .Bu ayetleri seçerken Allah'tan başka dost olmayacağını belirten ayetleri seçtim yani TARİKAT saçmalığının kuranda yeri olmadığını belirtir ayetlerle birlikte Kur'anı kerimin anlayarak okunması ve onun kılavuz yani yol gösterici olduğunu belirtir ayetleri seçmeye çalıştım.Bazende hoşuma giden bazı ayetler ile tabi ki Maun suresini aldım.

Bakara 107 "Bilmez misin göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnız Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne bir yardımcı vardır"

En'am 51 "Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları kur'anla uyar onlar için Rablerinden başka ne bir dost nede bir aracı vardır;belki sakınırlar.

Zümer 3 "Dikkat et halis din yalnız Allah'ındır.Onu bırakıp kendilerine birtakım dostlar edinenler;Onlara bizi sadece Allah'a yaklaştırsın diye kulluk ediyoruz,derler Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir.Şüphesiz Allah yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola iletmez."

Yunus 18 Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar nede fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve;Bunlar Allah katında şefaatcımızdırlar diyorlar.De ki siz Allah'a yerdeki ve gökteki bilmeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Haşa O onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.

Hüd 2 De ki bu kitap Allah'an başkasına ibadet etmemeniz için indirildi.Şüphesizki ben,onun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeliyeciyim.

Hüd 113 Zulmedenlere meyletmeyin;sonra size ateş dokunur.Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur.Sonra O'ndan da yardım göremessiniz.

İbrahim 1 Elif.Lam.ra Bu Kur'an Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa ,yani her şeye galip ve övgüye layık olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. İbrahim 19 Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmedinmi ? O dilerse sizi ortadan kaldırır yepyeni bir halk getirir.

İbrahim 52 İşte bu Kur'an kendisiyle uyarılsınlar Allah'ın ancak bir tek tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir bildiridir.


Nahl 52 Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur,dinde yalnız O'nundur.O halde Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz. Nahl 90 Muhakkak ki Allah adaleti , iyiliği,akrabaya yardım etmeyi emreder,çirkin işleri ve azgınlığıda yasaklar.O düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

İsra 23 “Rabbin,sadece kendisine kulluk etmenizi ana-babanıza iyi davranmanızı kesin şekilde emretti.Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa,kendilerine "of" bile deme; onları azarlama; ikisinede güzel söz söyle.

Kehf 109 De ki Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir okadarda ilave ettirsek dahi Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.

Meryem 97 Biz kur'an'ı sadece onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu uyarasın diye senin dilinle indirilip okutarak kolaylaştırdık.

Enbiya 10 Andolsun size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik . Hala akıllanmaz mısınız.

Enbiy 35 Her canlı ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırlada , şerlede imtihan ederiz.Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz.

Neml 77 Ve o (Kur'an) müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.

Ankebût 41 Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu örümceğin durumu gibidir.Örümcek bir yuva edinir,halbuki bu yuvaların en çürüğü örümcek yuvasıdır.Keşke bilselerdi!

Lokman 19 Yürüyüşünde tabiî ol ,sesini alçalt.Unutma ki,seslerin en çirkini merkeplerin sesidir

Sâd 87-88 Bu Kur'an,ancak âlemler için bir öğüttür.Onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra çok iyi anlayacaksını.

Zümer 27 Andolsun ki biz öğüt alsınlar diye,bu Kur'an'da insanlara her türlü misali verdik.

Duman 58 Biz onu (kur'an'ı) öğüt alalar diye senin dilinde indirerek koşayca anlaşılmasını sağladık.

Kaf 16 Andolsun,insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.

Kalem 52 Oysa O ( Kur'an) alemler için ancak bir öğüttür.

Mâûn Suresi tümü 7 ayet Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o yetimi itip kakar. Yoksulu doyurmayı teşvik etmez. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarını ciddiye almazlar.Onlar gösteriş yapanlardır.Hayrada mani olurlar.

BAB-I ESRAR

BAB-I ESRAR
Ahmet ÜMİT Everest Yayınevi 2012 yılı 91-92 baskısı 394 Sayfa
 Karen Kimya Greenwood Konyalı bir babanın ve bir İngiliz annenin kızı Karen sigorta eksperi Konya’da bir otel yangını ve şirket İngiliz şirketi Eksper olarak Karen gelmiştir Konya’daki şirket temsilcisi Mennan Kareni o karşılar. Yanan otelin adı yakut oteldir. Karen Konya'ya gelir gelmez ilginç olaylarla karşılaşır ilk gün siyah giyimli bir kişi ona bir yüzük verir .Otelin sahibi Ziya Kuyumcuzade şirketinin adı İkonion Karen ilk izlenim olarak otelin kaza değil de kundaklama olduğunu düşünmekte bu konuda araştırmalar yaparken Konya Emniyetinden Komiser Ragıp ve yardımcısı Zeynep'le tanışır .Konya'da Karen'e kapkaç yapılır bir süre sonra kapkaç yapan Solak Kamil lakaplı kişi ölü bulunur. Solak Kamil'in eli kesik ve ağzına sokulup boğularak öldürüldüğü saptanır .Bu olay Mevlana zamanında yazılmış Arif’in Menkıbeleri adlı kitapta geçmekte bu arada Karen gerçek gibi bazı rüyalar görmekte , çocukluk hastalığı olan uykuda yürüme depreşmekte ,rüya olayları, olayları. Karen Baba dostu Ziya'nın babası İzzet efendi ile tanışır güzel hoş sohbetleri olur babasını yad ederler. Babasının adı Poyrazdır ve Karenleri 25 yıl önce terk etmiş bir derviştir. Ziya Karen'i kaçırır ve yağmurlu bir günde kaza yaparlar Ziya ve Adamı Cavit ölür. Karen kurtulur. Bundan sonrasını anlatmayayım. Çünkü otelin sigorta parası üçmilyon pound. Konya'ya gelince Karen hamile İngiltere'den sevgilisi çocuğu aldır diye baskı yapar, annesi İngiltere'den doğur diye baskı yapar,25 yıldır kaybolan babası nerededir bunları kitabı okuyan öğrenebilir. Güzel okunması kolay ve hoş bir kitap Tambir Ahmet Ümit kitabı ama ben yine de PATANASA'yı tek geçerim

28 Mayıs 2017 Pazar

KADIN


KADIN
Yılmaz ÖZDİL
     
Kırmızı kedi yayınevi 7.baskı Şubat 2017 324 +40 sayfa

   Özdil'in önceki okuduğum kitabında da bahsettiğim gibi bu kitabın kritiği yapılmaz özeti çıkarılmaz yalnız ve yalnız okunur. Kitapta kadın iki adet dişi hayvan ve kadınla ilgili konular hakkında 155 makale yer almakta kitabın ortasında 40 sayfada "Berber yürüdük biz bu kadınlarla 2002/2015 " başlığı ile 200 kadını bir sayfaya beş kadın sığacak şekilde kısa yazılar yazmıştır. Ben bu kitaptan Özdil'in makalelerini değil de makalelerinin sonlarına o kadın hakkında kısa tanıtımlar var onları sizlere aktaracağım tabi ki içinden kendimce ilginç olanlarından seçtiklerim.

    ELİF: Elif Muşluydu çağdaş yaşamı destekleme derneği bursu ile okudu öğretmen oldu. Bu derneğin reklam yüzü oldu. Evlendi kocası askerdi uzman çavuş eşi şehit oldu ve elif bu vesile ile atandı İzmir'de yaşıyor.

 FLÖRT: Kadın erkek eşitliği fıtrata ters diyen Tayyip Erdoğan flört kavramına yamuk bakıyor. Kızlı erkekli gençlerin bir bankta oturmalarını sohbet etmelerini kabul edilemez bir durum kabul ediyor. Bu durum 2015 senesinde İran'da bile normal karşılanıyordu.

  ÖZLEM: "Topuklu Efe"2013 te Türkiye’min en başarılı Belediye Başkanı seçildi. 2014 te Aydın Büyükşehir oldu CHP’nin oyunu %44 çıkararak Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Evli ve iki çocuk annesi.

SEZEN AKSU: Hepimizin Sezen’i idi 2002 den sonra Aksu oldu . Yetmez ama “evet”ci oldu Tayyip'i şakşaklarken iyiydi , türban konusunda "bizi örteceğinize nefsinizi örtün" deyince kıyamet koptu. Böylece AKP destekçisi Sezen Aksu AKP’nin "İleri demokrasisi" ile tanışmış oldu.

AYŞE
: Recep amca gibi eşi Ayşe teyze’ninde ayağında cızlavet vardı. Ayşe teyze yırtık cızlavetleriyle değil vicdanları yırtan sözleriyle gündeme oturmuştu Ermenek madenini su basınca "Oğlum yüzme bilmiyor" diyerek yüreğimizi cızzzlavettirmişti.

DİLEK: Dünyayı değiştirmek için bazen bir kişi yeter. Dilek Yeşilbaş Samsunlu zorunlu hizmet nedeni ile Hakkâri’ye gitti orada polise taş atan çocukları tek tek tespit edip onlardan bir futbol takımı kurdu. Bu takımla 11 yaş gurubu ELBTAL Cup'a katıldı 70 ülkenin katıldığı turnuvada penaltılarla ikinci oldu. Ümit Acer isimli sporcu 16 golle turnuvanın gol kralı oldu. İki çocuğu Fenerbahçe’den , dört çocuğu İstanbul Büyükşehir Belediye spordan teklif aldı.

DİMİTRİNA: Atatürk'ün Bulgaristan'daki sevgilisi. 1925 senesinde Bulgar Çarına yapılan suikast neticesiyle yaralanmış, o zaman Bulgaristan konsolosluğumuz olmadığı için arkadaşlarını devreye sokan Ata kızın sağlığının iyi olduğunu öğrenmiş bu da bu aşkı unutmadığının kanıtıydı.

KİBARİYE: Roman açılımı yaptılar. Size şahane villa yapacağız diye yerlerinden yurtlarından edildiler. Romanlara İstanbul'dan kilometrece ötede dandik TOKİ evleri verip üstelik 15 yıl borçlandırıldılar. Romanlar "Bizi kandırdılar be" dediğinde iş işten geçmişti. Kısacası Kibariye, Balık Ayhanlı açılı la romanların hem arazilerini hem paralarını hem de oylarını alıp eskisinden daha gariban olarak kapının önüne koydular.

ELİZABETH: Kraliçe Elizabeth Çankaya'daki yemeğe yeşil yapraklı kırmızı üzüm motifli beyaz bir elbise, beyaz eldivenler, gümüş renkli çanta aynı renk ayakkabı ve başında tacı ile katıldı. Hayrünisanım'da ise pembe elbise pembe ayakkabılar pembe çanta ve pembe türban vardı. Sayın basınımız first leydimizin müthiş şık olduğunu first leydimizin ışıltısı yanında Kraliçenin sönük kaldığını yazdı.

MİCHELLE: Bayan Obama İlköğrenimini üstün zekalılar okulunda okudu. Princetonve Harvart Üniversitelerinden mezun oldu. Beyaz saraya taşınmadan önce ABD’nin ençok kazanan avukatlarındandı. Moda ikonu kabul ediliyor, ABD nin en şık giyinenler listesinde yer alıyordu. Kendisini "Zenci" ilan eden Tayyip Erdoğan zihniyetine göre "ezilen siyah"’lardan biri MİCHELLE OBAMA


SEMANUR: Annesi hayat kadını babası bilinmiyor, annesi fuhuştan içeri alınınca Semanur her şeyden haberdar olunca kendini asar. Devlet denilen mekanizma aslında en çok Semanur gibi kalabalık içerisinde yapayanlız ve çaresiz kalan evlatlarımız için lazım. Ama maalesef her Semanur olayında bir kez daha görüyoruz ki devlet denilen mekanizma, dekordan ibaret.

TUKAŞ :Öğretmen Metin Lokumcu, henüz 54 yaşındayken biber gazıyla öldürüldü. Kurzhaar'ların ortalama ömrüne bakarsak Tukaş daha yedi-sekiz yıl daha yaşardı. Bir sene zor tahammül edebildi. Hopa'nın canım dağlarında , hayatını kaybettiği yerde toprağa verildi. Hani, Mustafa Kemal'e vefalı ideallerine sadık kalemini satmayan gazetecilere "köpek" falan deniyor ya bugünlerde Tukaş kadar "insan" olsak yeter.

CYNTHİA: Ahmet Naci Bey'le Cynthia aşkı Türkiye'nin sanat tarihine iki inanılmaz evlat armağan etti. Kızları Yıldız hiç tartışmasız Türk Tiyatrosunun yüz akı ve divası.1928 doğumlu ilk kez 1948 yılında sahneye çıktı.2015 yılında 87 yaşında ve zinde olarak yaşamına devam ediyordu. Oğulları. Müşfik ise yeri doldurulamaz bir karemter, yeri asla doldurulamaz bir sesti maalesef 2012 yılında 80 yaşında kaybettik. O da ölene kadar sahnedeydi

ZÜBEYDE: Zübeyde hanım, Selanik yakınkarındaki Langaza kasabasında dünyaya gelmişti. Karaman'dan göçen Rumeli’de Konyarlar olarak bilinen Türkmenlerdendi. Babası sofuzade Feyzullah Sadulla ağa annesi Ayşe hanımdı bu yazıya tüm Atatürkçü anneleri temsilen Zübeyde hanımı yazdım. Ne mutlu bu kadındaki böyle bir evlat yetiştirdi ve ne mutlu ki bize böyle bir anaya sahibiz.




2 Mayıs 2017 Salı

İLBER ORTAYLI Seyahatnamesi


İLBER ORTAYLI Seyahatnamesi
 Timaş yayınları 1.Baskı Mayıs 2013. 304 sayfa
 Bir tarihçinin Gezi Notları İlber hocanın kitabı ile ilgili kritik yapmak bence en zor işlerden biri onun için ben burada hocanın kitabından alıntılar yapacağım. Seyahat İlber hoca için gençliğinden hatta çocukluğundan beri heyecanlandığı bir uğraş. Dil, tarih, coğrafya; bu üç dal olmadan beşeriyetin macerasını kavramak mümkün değildir. Bu sebeple yurtdışı gezilerinde turist rehberlerinde olmayan yönlerini yani tarihi yönü ağır basan konuları kitabına almıştır. Kitapta 29 ülke gezisi yazılmış kitabın sonuna Müzeler Dünyası başlığı ile bir bölüm almıştır . Bu ülkeleri bende sırası il ele alıp içlerinde kendimce önemli konuları yazımda aktaracağım bazı ülkeleri ise yalnız isim olarak geçeceğim.

    SURİYE: Şam-Halep-Urfa ekseni birbirine çok yakından ilgisi olan üç şehirdir. Şam İslam dünyası için Mekke-Medine-Kudüs'ten sonra en önemli şehirdir. Şam'ın en önemli eseri Emevi camii ve çevresidir caminin yanında Selahaddin-i Eyyubi türbesi vardır. Bugünkü Suriye hiç şüphesiz Arapça konuşan insanların ülkesidir. Bunun yanında bazı köyler ve bölgelerde Arapça konuşulmakta bu Arami dili Hz.İsa'nın diliydi. Osmanlı padişahlarından VI. Mehmet Vahdettin Şam'da yatmaktadır. Bizler Türkiye tarihini öğrenirken Suriye, Lübnan, Filistin çizgisini ihmal edemeyiz. Buraları tanımayan bilmeyen bir gençlik Türkiye tarihini anlayıp kavraması mümkün değildir.





(Görsel: Emevi Camii)

    ÜRDÜN: Avrupalıların Jordan, İbranilerin Yardan dedikleri ,Şeria Vadisi ise Arapça ama Ürdün ülkesi Ürdün Suriye ve Filistin'in aksine sonradan değil ezelden bir Arap ülkesi. 19.Yüzyıl Kafkasya’sından kovulan halkları Osmanlı bu ülkeye yerleştirmiş, bugünkü Ürdün ezelden beri burada yaşayan Bedevi Araplar, yurdunu kaybeden sürgün Filistinliler Çerkez ve Dağıstanlı gibi Kafkas asıllılar, milattan önceden beri burada bulunan Arami'ler ve onların torunları ,Hırıstiyan Arapların ülkesi.

    İSRAİL: Bu küçük coğrafya Ortadoğu'nun en yoğun kesiti ve sorunların çözülmezliğinin en iyi ifadesi. Dünyanın hiçbir köşesi insanı her an ikibin yıl geriye götürüp sonra tekrar zamanımıza getiren böyle bir zihinsel mekanizma oluşturamaz. Hiç değilse son iki bin yılın tarihi ve coğrafyası tanınırsa Ortadoğu sevilir; bilinmezse herkes herkesten nefret eder ve asayişi sağlayacak bir yabancı kuvvet beklenir . Ne yazık ki insanların çoğu bu ikibin yılı ne merak ediyor ne de öğrenmeye çalışıyor. Osmanlı'nın Yafa'sı Tel Aviv 'in yanında gelişen ve gittikçe şıklaşan bir belde olarak bütün renkleriyle duruyor.

     İRAN: İran’ı bir arada tutan kültür etnik unsurların birbirlerine olan saygıları, etnik unsurlar birbirleri ile didişmiyor ama ileri bir rakipler. Bizim diplomalılar tarih coğrafyada yavan kalırken okuma yazma sorunu halen süren ülkede en ücra kasabada bile kılık kıyafeti özensiz ama insanın saatlerce dinleyeceği malumat sahiplerine rastlanır. Maddi zenginlikleri ve sorunları olan İran toplumunun kültürel kimlik konusundaki sağlam yanına hayran olmamak mümkün değil. Bu bilgilerin yanında Tahran, Tebriz, İsfehan şehirleri hakkında güzel bilgiler vermiştir.

    AZERBAYCAN
:İlber Hoca Azerbaycan'ı işlerken yalnız Bakü'yü yazmış bu şehre hem Sovyetler Birliğinin son dönemlerinde hem de bağımsızlık dönemlerinde gitmiş bu güzel şehrin gökdelenlere teslimini üzüntüyle belirtmiştir.

    RUSYA: İlber Hocam Rusya'yı şehirleri ile işlemiş haliyle öncelik Moskova , işçisinden işadamına ,entelektüelinden eğitimsiz elemanına kadar burada yaşayan Türkler için hem problemler hem de imkanlar arz eden bir şehir. Görüldüğü üzere Türkler Moskova’da yaşamaktan ve çalışmaktan memnun.

    Lenibgrad:Eski adı St.Petersburg 1.dünya savaşı sonu adını Petrogard olarak değiştiren şehir 1924 Yılında Lenin'in ölümü üzerine adını Leningrad olarak değiştirdiler.

    KIRIM: Akrabalarımız kırım yarımadasında yerleşmiş durumdalar. Köylerde Kırım Türk Tatarları. Tarım konusunda becerikli haliyle tarım sektöründe onların elinde. Yarımadada Özbekler, Azeriler, Gagavuz Türkleri, Ahıska Türkleri gibi unsurların yanında Yahudi Türklerde Kırım'da yaşarlar.Kültürel alanda her etkinlik Ankara'dan bekleniyor. Süleyman Demirel döneminde Ukranya ziyareti ile Kırım'daki Türk Atarlar Türkiye himayesinde bir azınlık olarak kabul ettirildi.

    ÖZBEKİSTAN: İstikbali yüksek bir ülke ,sınırları Stalin döneminde çizilen bir cumhuriyettir. Orta Asya’nın en zengin ülkesi sayılmaz ama petrol, gaz, altın çeşitli madenlerden oluşan zenginliğin yanında verimli topraklara sahiptir. Halkı iki dili var Özbekçe ve Rusça halk ikisini de kullanır.

    TUNA:Tuna Türklerin tarihinde ve hafızasında TUNA adı çok canlı ve günceldir. Bunun göstergesi TUNA isminin halk arasında çok yaygın olmasıdır. Osmanlı döneminde Tuna nehri her dönemde önemini korumuş ve Bulgaristan'da Tuna vilayeti kurmuş başına da Mithat Paşayı getirmişlerdir.

    BOSNA: Fatih Sultan Mehmet'in fethinden beri Bosna ülkesi yavaş yavaş müslümanlaşmakta ama yalnız İslamiyet’i seçmekle kalmayıp Osmanlı İslam kültürüne en büyük katkıyı Bosnalılar yapmıştır.

    MAKEDONYA: Makedonya denince akla ilk gelen dünyaya vermiş olduğu üç dünya lideri akla gelir. Bunlar İskender, Justinyen, Mustafa Kemal'dir. Türk dış politikasının en tutarlı yönleri Makedonya'nın Makedonyalıların ait olduğunu vurgulamasıdır. İki milyon nüfusu bulunan ülkenin üçte biri Üsküp’te yaşamaktadır. Ülkenin %64 ü Slav Makedonyalı,%30 Arnavut %3 de Türk geriye kalanı Eflaklu ve Sırp gibi küçük etnik gruplardır.

    ARNAVUTLUK: Bugün Arnavutluk’un büyük şehirleri süratle çehre değiştiriyor. 1823 yılında kurulan Tiran bugün 700bin nüfuslu başkenti ve her üç Arnavut’tan biri Tiran'da yaşıyor. Türk okullarında okuyan Arnavut çocukları kusursuz Türkçe konuşmaktalar. Arnavutluk’ta Türkiye makbul bir ülke Türkleri seviyorlar, Türkiye'ye gelip giden Arnavutlar ‘da memnun yani Arnavutsuz Türk hayatını düşünmek bir zamanlar olduğu gibi yine mümkün değil

    SIRBİSTAN: Karlofça anlaşması ile şekillenen Avrupa bu anlaşma Sırbistan'ın Karlovci kasabasında yapılmış ve anlaşmanın yapıldığı çadırın yerine kilise yapılmış ve Türklerin girdiği Doğu kapısı tekrar Türkler girmesin diye tuğlayla örülmüş,310 sene örülü kalan kapı büyükelçimiz Suha Umar'ın katılımı ile yıkılmştır. Ülkenin Başkenti Belgrad, Sırbistan AB’nin içine giren birçok ülkeden daha düzgün. Sırplar savaşçı bir kavim 1806 yılında elde ettikleri özerkliği inatla savundular. Türklerle Sırplar arasında yapılan 1912-13 savaşı sondur. Tarihten bir not düşersek Fatih Sultan Mehmet Belgrad’ı Macarlardan alamadı daha sonra Kanuni Sultan Süleyman 1521 de Belgrad'ı fethetmiştir.

   KARADAĞ: Karadağ Cumhuriyeti Çetinye şehrinde iki katlı bir binada Karadağ Krallığının merkeziydi.1880 de 1500 olan nüfusu bugün 15 bin nüfusa sahip. Şimdi bağımsızlığın tadını çıkaran Karadağ en iyi ilişki kurduğu ülke Türkiye.

   KOSOVA: Kosova'daki Prizren ülkenin asıl tarihi merkezidir. Kosova denince Milli Şairimiz Mehmet Akif gelmektedir şairimizin doğum yeri burasıdır. Prizren'de yirmiyi aşkın cami tekke ,hamam kalıntılarıyla laik Müslüman tarzıyla hayatlarını sürdürmekteler.

    MACARİSTAN: Macaristan Avrupa'nın özgün ve köklü ülkesidir. Macarlarda zihniyetleri itibariyle ilginç bir halktır. Başkenti Budapeşte olan şehir Buda adıyla uzun müddet Osmanlının bir şehri olmuştur. Macar ülkesi ve halkı pek çok ülke gibi renkli, muhteşem, acılı bi tarih geçirmiştir. Onları her seferinde ayakta tutan ,ruhlarındaki inceliğin yansıdığı maddi çevrenin koruyuculuğu olmuştur.


   ROMANYA: Bugünkü Romanya'yı iki padişahımız fethetmiştir, bunlar Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman .Bugünkü Romanya Komünizmin izlerini 15 yıl gibi kısa bir sürede sildi şuan ülkede 10 bin Türk şirketi bulunmakta. Romenlerin dilini ve dinini ortaçağdan beri hiç kimse silememiştir.


   ESKİ AVUSTURYA: Prens Eugene ile uapılan savaşta Osmanlı orduları yenilmiştir. Çünkü yeni askeri teknik ve yöntemler konusunda Osmanlı orduları geri kalmıştır. II Viyana kuşatması o vakte kadar disiplin ve teknik yönden üstün olan Osmanlı orduları barok çağ ordularının gerisinde kaldığını düşündürmüştür.1718 de Prans Eugene nin zaferinden sonra yapılan son anlaşma Pasarofca'dır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu Avrupa devletleri ile artık Vestfalya Anlaşmaı'nın hükümlerine dayanan modern diplomatik prensipler üzerinde ilişki kurmak ve diplomatik muafiyeleri tanımak zorunda kalmıştır.

    YUNANİSTAN: 1829 Yılında kurulan Yunanistan ilk başkenti Naflion'dur. Yunanistan'ın ilk bayrağı İtalya'nın bayrağı gibi üç renkliydi .İlk devlet reisi İoannis Kapodistrias 'tır İkinci Viyana kuşatmasından sonra bölge Venediklilerin eline geçtiysede 29 yıl sonra 1715 yılında Şehit Ali paşa sayesinde bölge tekrar Osmanlının eline geçti. İlber Hocam Yunanistan'ı biraz uzun işlemiş ve adalara, Selanik'e, Meis adasına, Girit’e ayrı ayrı yaptığı ziyaretleri tatlı bir dille anlatmış, küçücük ada Meis,i bile dört sayfa işlemiştir.

İTALYA: İtalya'yı işlerken değişik tarz kullanmış önce turistik gezilerini anlatmış geç de olsa İtalya gezilerine başladığından memnun olduğunu belirtmiş. Urbino'yu, Roma'yı ,Roma içinde bir merkez olarak tanımladığı Vatikan'ı , Otranto, Venedik şehirlerine yaptığı seyahatleri yazmıştır. Ben Otranto'nun Osmanlı kuşatmasını satırlar arasından naklediyim. Kaptan-ı-Derya Gedik Ahmet Paşa 1480 yılı Temmuz ayında kuşatmadan yapılıp 15 gün içinde Otranto teslim alınıp bu vesile ile İtalya'ya ayak basılmıştır. Fatih Sultan Mehmet Uygarlığın beşiği olarak gördüğü İtalya 'ya olan düşkünlüğü ile alalacele giirştiği bir fetihtir. Otranto biz Türklerin kültür tarih ders kitaplarımızın bir köşesinde bıraktığı ama Avrupalıların Avrupa bilincinin oluşumundaki önemli tuğlalardan biridir.

    Satırlarımın uzun olduğunun farkındayım bundan sonraki ülkeleri isim olarak geçireyim .Yalnız şunu belirtmek isterim ki okunası bir kitap gezilen ülkelerin Türkiye ile hiç duymadığımız ilişkileri inanı hayrete düşürüyor. MALTA, İSPANYA, PORTEKİZ, LİTVANYA, ESTONYA, İSVEÇ, HİNDİSTAN, JAPONYA, SİNGAPUR ve kitabın sonunda dünya müzelerine yer ayırıp bizim müzelerimize göndermeler yapmış.

   Gönlüne,gözüne,eline sağlık İlber Hocam


                                    





27 Nisan 2017 Perşembe

Muazzam Muazzez

Muazzam Muazzez
Muazzez İlmiye Çığ 100 yaşın sırları ve yaşama dair muhteşem tavsiyeler

 Sedef Kabaş Asi kitap yayınevi Birinci baskı Haziran 2016

   
Muazzez’in deyimi ile 1914 doğumluyum annem bir cumartesi günü miraç kandilinde doğduğunu söylemiş. Daha sonra hesap edip 20 Hazirana denk geldiğini söylüyor. Babası Zekeriya İtil annesi Hamide İtil babası öğretmen annesi ev hanımı cumhuriyetin ilk yılları ve geçim zor annesi terzilik yaparak geçimlerine katkıda bulunuyor. Muazzez in 23 adet kitap yazmış ve bunların tamamını 80 yaşından sonra yazmış Kabaş’ın bu kitabı İnsan Muazzez'i anlatmış zaman zaman Sümerlere Hititlere değinilse de daha çok insani ilişkiler ve yaşamını çok güzel bir dil ile anlatmış ve bunları fotoğraflarla desteklemiş . Bu konuda teşekkür ederim Muazzez gençliğinde muazzam bir hatunmuş böyle olunca a okulun en yakışıklı delikanlısı olan Kemal Çığ ile evlenmiş. Yaşamının büyük bölümü müzelerde tabi İstanbul Arkeoloji Müzesi. Osmanlı döneminde tarihi eserlere hiç değer verilmediğini ve Cumhuriyetle beraber Atatürk'ün tarihi eserlere verdiği değer ve bu konudaki çalışmalara verdiği değerin en baş şahidi. "Son dönemlerde geçmişteki birçok tarihi olay adeta hiç olmamış gibi anlatılıyor. Neredeyse Kurtuluş Savaşını da yok diyecekler" sorusuna "Geçmişini bilmeyenin geleceği yoktur" diye cevap verirken "Allah kahretsin! Bunu söyleyenlerin hepsi cehennemlik. Ben her şeyin içinde yaşadım." Diyor Osmanlı’da tüm sanat ve zanaatların azınlıkların elinde olduğu atlara nal çakacak kişi dahil bulunamadığını Kurtuluş savaşında nalbantların Azerbaycan'dan getirtildiğini bu kitapta öğrendim.


     Bu gün tarihimizi İslamiyet ile geçmişimizi de Osmanlılar ile sınırlayan bir bakış açısı hakim sanki öncesi yok gibi. Oysa yabancı tarihçiler "Türk'leri tarihten çıkarırsak tarih diye bir şey kalmaz" Muazez in yurt dışı gezileri bu gezilerin tamamı Sümerlerle ilgili ve Japonya'ya yaptığı ziyarette Japon Prensi Mikasa bizzat ziyaret gelmiş. Bütün dünya Sümer ve Hitit'leri sahiplenirken kendi bağrımızda bulunan bu iki medeniyeti maalesef biz yeterince sahiplenmiyor ve sahiplenene de sahip çıkmıyoruz. Dünya çapında bir uzman olan Muazzez'i ne yazık ki kendi okulu Dil Tarih Coğrafya fakültesi bir kere bile aramamış ne yazık ki. Can arkadaşı yoldaşı sırdaşı Hatice Kızılyay ile plan ilişkisini çok güzel anlatmış. Tabi bu yıl 103 yaşında oluyor. "Allah daha çok ömür versin" böyle olunca yanındaki herkes Hakkın Rahmetine kavuşmuş can yoldaşı olarak iki kızı ve torunları kalmış.

     Muazzam Muazzez zaman zaman devlet büyüklerine mektuplar yazmakta bunlardan biriside zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'adır. Şöyle diyor " .....ikide bir 'Demir ağlarla kim örmüş, hep biz ördük' deyip duruyorsunuz Atatürk zamanında yapılanları sıfıra indiriyorsunuz. Eğer biraz tarih bilginiz olsa bunu söylemeye utanır, yüzünüz kızarırdı. O günkü örülen demir ağlar yalnız tren yolları değildi. Güçlü Eğitim, güçlü ekonomi, güçlü demokrasi ve laiklik temellerinin atılmasıydı, ne siz bugün bu mevkide olabilirdiniz ne de gösteriş olarak başlarını örttürdüğünüz (yüzleri gözleri boyalı) eşleriniz olurdu."

      Yazımın sonunu muazzam Muazzez'in birkaç sözü ile bitireyim. "Ömür ne kadar uzun yaşarsan yaşa, kısacık..." "Sevdiklerinle birlikte olduğun yer en güzel yerdir." En çok nasıl hatırlanmak istersin sorusuna şu cevabı veriyor. "Atatürk aydınlanmasının bitmez tükenmez bir neferi ve savunucusu olarak hatırlanmak isterim"

      Asırlık çınara saygılarımla…




18 Nisan 2017 Salı

Cumhuriyet'in Üç Fedaisi

Cumhuriyet'in Üç Fedaisi
Tekin Yayınevi 1.Baskı Aralık 2016 299 Sayfa
 

   Atatürk'ün yakın çevresinde üç aydın kişi bunlar Mahmut Esat Bozkurt , Şükrü Saraçoğlu, Dr.Reşat Galip. Bu üç fedai gördükleri eğitim ve genel kültürleri genç yaşta yaşadıkları hayat deneyimleri uygulamadaki başarıları her şeyin önüne geçmiştir. Yaptıkları işler mucize düzeyindedir. Modern Türkiye'nin kuruluş şunu. Hem mimarları hem de amelesidirler. Özdemir İnce kitabını şöyle tanımlıyor .

   Mahmut Esat Bozkurt: 1892 Kuşadası doğumlu 21 Aralık 1943. İstanbul'da vefat ediyor. Bazı işgüzarlar soyadı için ona bazı şeyler yakıştırsa da bu soyadını Atatürk kendisine vermiş bu isim Egede Girne yakınlarında Fransız Lotus isimli yolcu gemisi ile çarpışarak batan Bozkurt isimli kömür gemisinin uluslararası mahkemelerde savunan ve kazanan kişi. 5 Kasım 1925 tarihinde Ankara Hukuk Mektebinin açılmasında büyük payı oldu. 3. Ve 4. İnönü Hükümetinde şimdiki adıyla Adalet Bakanlığı yaptı.1935 yılı da Mason Localarının kapatılmasının baş aktörü. Eğitimine gelince İsviçre Freiburg Hukuk Fakültesi'ne sunduğu doktora tezi ile "Summa Cum Laude" derecesini almış halen bile bu dereceye sahip çok az kişinin olduğunu belirtmekte yarar var Bakanlığı döneminde Medeni Kanunu İsviçre'den Türk Ceza yasasını İtalya'dan almış ve bunları çok kısa zamanda uygulamayı başarmışlardır. Mahmut Esat Bozkurt Atatürk'ten sonra Cumhuriyetin sivil yapı ustasıdır. Kurtuluş savaşı başlarken Avrupa’da tahsilde olan Bozkurt İtalya'dan Türkiye'ye bir gemi ambarında kaçak gelmiş ve Kuşadası ve çevresinde Kuva-yi Milliye’ye katılmıştır.

    Mehmet Şükrü Saraçoğlu:1886 yılında Ödemiş doğumlu, ölümü 27 Aralık 1953 İstanbul 1942-1946 Türkiye Başbakanlığı yapmış siyaset adamı.1938-1942 arası Dışişleri Bakanı 1948-1950 TBMM Başkanlığı yapan Saraçoğlu Atatürk ve İnönü'den sonra Time Dergisine kapak olan üçüncü Türk olarak Tarihe geçmiştir. M.Esat Bozkurt'la İtalya’dan İtalyan gemisi ile kaçan ikinci kişi Mehmet Şükrü'dür. 1933-1938 yolları arasında İnönü ve Bayar hükümetlerinde Adalet Bakanlığı görevlerinde bulundu. Öldüğü zaman İstanbul Nişantaşı'nda kirada oturuyordu. Ödemişteki yayla evinden başka bir mülkü yoktu. Başbakanlığı döneminde çıkarılan Varlık Vergisi nedeni ile halen tenkit edilmekte ve topraksız köylüye toprak dağıtma konusunda kanunda onun Başbakanlığı döneminde çıkarımış, Sazak, Menderes, Bayar, Koraltay, Köprülü gibi milletvekilleri Karşı çıkarak CHP içinden çıkacak yeni bir siyasi partinin sinyalini vermişlerdir. Hasta derecede Fenerbahçeli ve 1950 sonrası Fener Maçına sıraya girip bilet alacak kadar mütevazi. Başbakanlığı döneminde oğlu ve kayınbiraderi Ankara’da Fener maçına gitmek istiyorlar "götürürüm ama bilet alıp gireceksiniz" der ve bilet gişesinin önünde onları siyah arabasından indirir. Yukarıda bahsettiğim Varlık Vergisini sanki yalnız azınlıklara çıkarılmış gibi gösteren bununla ilgili kitap yazıp film yapanlar bu kitapta varlık vergisi ödeyen Türk zenginlerini de listesini bulacaklardır. Bu kanuna kimse sahip çıkmazken Saraçoğlu bu kanunu ben çıkarttım demiştir. İşte Saraçoğlu böylesine cesur Ödemiş deyimi ile "başı kıçı oynamayan" bir efe devlet adamıydı.

    Reşit Galip: 1893 Yılında Lodos ‘ta doğdu Babası mahkeme reisi idi. İlk tahsilini Lodos'da yaptı babası Fransızca öğrensin diye Yahudi okuluna göndermiş bu konu şimdiki fırıldaklar tarafından suistimal edilmiş,Andımızın yazarı olan Reşit Galip Yahudi olduğu iddia edilmiştir. Ey fırıldak yalayıcı şimdi senin çoçuğun İstanbul'da Saint Joseph, Robert kolejlerini kazansa veya öyle bir imkanın olsa göndermez misin o zaman sen fırıldak Hristiyan mı olursun neyse bu bahsi kapatalım. Aslında mesleği doktorluk Mersin’de görevli ve Atatürk'ün Mersin seyahatinde karşılama konuşmasını yapınca Ata’nın dikkatini çekiyor ve ilk seçimlerde onu mebus olarak meclise girmesini sağlıyor. Birçok anılarda anlatılan Atanın akşam sofrasında Milli Eğitim Bakanını tenkit edince Ata tarafından masadan kalkması istenince "bu masa halkın masasıdır" diyen kişi Atatürk daha sonra Galip'i Milli eğitim Bakanı yapıyor. Galip 43 yaşında vefat ediyor ve öldüğü zaman cebinde sadece beş lirası vardı. Galip yalnız siyasetçi değildi Devrimciliği, köycülüğü, eğitimciliği, akademisyenliği ve 23 Nisan Çoçuk bayramının babası yıllarca okullarımızda okutulan "Varlığım Türk varlığına armağan olsun" ile biten andımızın söz yazarı.

    Bu insanları hiç kimse hokkabaz islamcılarla, naylon demokratlarla fırdöndüllerle-liberalerle ıskarta solcularla karıştırmasın.