Sarıkamış Dramı
Alptekin’le Müderrisoğlu
Bilgi yayınevi
Birinci Baskı Şubat 2015
608 sayfa
Bana okumayı sevdiren, 1981 yılında Yapı Kredi Bankası yayınlarından Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılı Şerefine basılan “Sakarya” kitaplarının yazarı Müderrisoğlu Sarıkamış’ı yazmış.
Sarıkamış yaşamımda önemli bir yer tutar, nedeni 1955 - 1960 yılları arasında beş sene orada yaşadım Ve ilkokul üçe kadar üç dahil Sarıkamış Erenler İlkokulu’nda okudum.
Sarıkamış ile ilgili birçok kitap okudum. Okuduklarımda genel olarak Damat Enver Paşayı suçluyorlardı. Evet birinci derece sorumlu Ve yüzbin Anadolu gencinin düşmana bir kurşun sıkmadan, düşmandan bir kurşun yemeden donarak ölmesinin Sorumlusu Enver Paşa. Enver Paşa yalnız değil, yine Saray’a damat olan Ve Albay rütbesinin önüne Damat ifadesini yazan Hafız Hakkı, Enver’den önce Sarıkamış’a girmeye ve Sarıkamış Fatih’i olma hayalinde. Dahası var Alman Subaylar General Bronsart von Schellendorf, Yarbay Feldman ve Binbaşı Guse.
Hafız Hakkı , Enver Paşa’yı yanlış kararlar almaya itiyor, daha doğrusu aldatıyordu, 120 bin kişilik ordunun genel kararlarını ters yönde etkileyecek yanlış bilgiler veriyordu. ... Korkunç sonuçlar doğurabilecek bir kötülüğü bile bile işliyordu.
Anadolu’nun yağız yiğitleri, tutkularına tutsak olmuş bir komutanın eline düşmüştü bir kez.
Bir küçük anı defteri Rusların Türk esirlerini gönderdikleri Sibirya’daki esir kampında bulunmuştur. Defterin Sahibi esir Türk subayının kimliği tesbit edilememiştir. Allahüekber dağları yoluculuğunu alayın subaylarından biri şöyle aktarmış.
“Arsenik Köyünden karanlıkta hareket ettik. Erler sessizlik içinde birer ikişer kolbaşını izliyorlardı. Kolbaşında köylü kılavuzlar vardı. Haritaya göre üç saat sonra dağın doruğundaki boyunu aşacağımızı sanıyorduk. İki kat mesafe yürüdük yine yokuştan kurtulamadık. Dağa çıktıkça çevrenin görünüşü hem güzel hamde vahşi bir şekil alıyordu. Her yan Engin karlardan ve Yalçın derelerden oluşmuş gibi görünüyordu. Biz kar ve buzla dolu bütün bu tepeleri , dereleri ve sonra birçok alçak dağları ayağımız altında görüyorduk. Topçular bu dik ve derin karlı dağı nasıl çıkacaklar, aklım ermiyordu. Biz zahmetle güçlükle fakat düzeni bozmadan çıkıyorduk. En sonun da çıktık; fakat bizi arkası iniş olan bir boyun noktası değil çok geniş ve uçsuz bucaksız görünen bir kar yaylası karşıladı.
Çok yorulmuş Ve güçsüz düşmüştük. Tam yayla ortasında keskin bir rüzgar, arkasından şiddetli bir tipi başladı. Bu andan sonra göz gözü görmez oldu. Ki senin kimseye yardım etmesi, hatta söz söylemesi, sesini işittirmesi imkanı kalmadı . Uzun sonsuz denecek kadar uzamış olan yürüyüş kolu dağıldı. Askerler enginlerde, dere içlerinde, orman bucaklarında nerede kara nokta, nerede dumanı tüten bir Ocak gördüyse oraya sarıldı Ve alay dağıldı. Subaylar çok uğraştı. Fakat kimseye söz dinletecek güçleri kalmamıştı. Hala gözümün önündedir, yol kıyısında karın içinde çömelmiş bir er bir yığın karı kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyor tırnaklarıyla kazıyordu. Kaldırıp yola sokmak istedim, önceki hareketini feryadını, dişleriyle tırnaklarıyla çabalamasını hiç bozmadı Ve beni hiç görmedi; zavallı çıldırmıştı.
Böylece şu uğursuz buzullar içinde belki onbinden fazla insanı bir günde karların altında bıraktık Ve geçtik’”
Anı Sahibi alayın değil yalnız tümenin yani 31. Tümenin donuklarından bahşediyor.
Bu anı bile Sarıkamış dramını gözler önüne sermeye onu anlatmaya yetecek ufak bir anı.
ENVER PAŞA, verdiği acımasız karalarla kaç Anadolu yiğidinin yok yere kanına gireceğini düşünmüyor, yanındaki Alman Subayları da onun yanlış kararlarını onaylayıp, Enver’in insanlık tarihinin en insafsız komutanları arasındaki yerini sağlamlaştırıyorlardı.
Yarınlar, Anadolu’nun çileli analarının göz pınarlarını kurutacağa, tüten nice Ocak’ları söndüreceğe benziyordu.
İyi okumalar.
14 Ocak 2025
ESKİŞEHİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder