Haddini Bil
Müjdat Gezen
Kırmızı Kedi Yayınevi
2019- Birinci Baskı 170 sayfa
21.12.2018 Tarihinde Halk Tv.de yapılan Arena Adlı proğramda Cumhur Başkanı’na hakaretten haklarında dava açılmış ve ifadeye polis zoru ile götürülmüşlerdir. Gezen bu küçük ve ilginç kitabı bu mahkeme ile ilgili olarak kaleme almış, tüm yazarlar kitaplarına kendileri veya yakın dostları önsöz yazarken Gezen önsöz olarak ‘’ÖNEMLİ NOT’’ yazmış bende bu önemli notu aynen alıyorum.
‘’Bu kitap baskıya girmeden önce Av.Celal ÜLGEN tarafından sansürlenmiştir.’’
Gezen kitabın sayfalarını gerek kendisinin gerek başkasının sözleri ile tam sayfayı taçlandırmış ve baş sayfalarda şunu söylemiş. ‘’Dilimi kesseler dilsiz alfabesi öğrenir yine konuşurum’’ yine kitabında kendisine yapılan muamelenin yirmi birinci yüzyıl işkence usulleri olarak değerlendirmiş. Ben size tam sayfa sözlerinden birini yine yazayım. ‘’Yağmurlar çimleri besler, kitaplar insanları’’
Dava sürecini ve Av. Celal Ülgen ile verdiği mücadeleyi kitabına almış. Avukatı mahkemenin verdiği karara itiraz dilekcesinde bu kararın usul ve yasalara aykırı olduğu hakkındaki dilekcede müvekkili için şöyle diyor ‘’ Müvekkilimiz Müjdat Gezen ülkemizin yaşayan en büyük aydın ve sanatcılarından biridir. Yaşamı boyunca Türkiye Cumhuriyeti’ni Atatürk’ü Türk Milletinin bölünmez bütünlüğünü , aklı, bilimi, çağdaşlığı ve özgür sanatı savunmuştur.’’
Kitap hoş bazen gülerek bazen duygulanarak bir çırpıda okunan hoş bir eser.
PUBLISH OR PERISH
BUDA BENİM NOTUM: Adı geçen Uğur Dündar’ın 22.12.2018 tarihli proğramına verilen yayın yasağı 31 Mart 2018 Genel Mahalli seçimlerine 48 saat kala bitti. Hesaplama ve zamanlama çooook manidar.
30 Mart 2019 DENİZLİ
Bundan sonra okuduğum kitapların küçük bir kritğini yapmak için bu sayfayı hazırlamaya karar verdim. Derler ki; "Bir Amerikalı bu kadar, bir İngiliz şu kadar kitap okurken 6 Türk'e bir kitap düşer.". Bu yüzden 2016 yılında okuduğum kitapların seceresini tuttum ve artık bu sayfada onlara ulaşabilirsiniz.Umarım paylaşımlarımı beğenerek takip edersiniz
30 Mart 2019 Cumartesi
İÇ
İÇ
Eren Erdem
Halk Kitapevi 2019 1. Basım 283 Sayfa
Erdem’in kapak yazısı ile başlıyayım. ‘’ İç’eriyi yazdım….İç’imden geldiği gibi anlattım…İç’imi sizlere döktüm….İç’eride İç’ime yolculuk yaptım.’’ Kitabın başında kitabı kime ithaf edildiğini ise şöyle yazıyor. ‘’Bir yıla yakındır görmediğim, sarılıp koklamaya hasret olduğum, Biricik oğlum Ali’ye ve yol arkadaşlarıma ve Yoldaşını kahpe zindanlara teslim edecek kadar alçalmamış olanlara’’ der Erdem. Ön sözünde kitabını şöyle tarif ediyor. ‘’….bu kitap başka bir şeydir. Uzun yalnız gecelerin eseridir. Zindan kokan ellerimle yazılmıştır. Ve özgür yüreğimden dökülmüştür. Bu nedenle okuyunuz. Eğer sizde bir cevheri ortaya çıkartırsa, okutunuz. En derin muhabbetle’’ Der Erdem.
Kitabı elimde sayfalarını açtığımda hiçbir ilgisi olmamakla beraber bana Nazım Hikmet’in ‘’Memleketimden İnsan Manzaraları’’nı anımsattı.
Zindana düşme nedenini şu sözlerle aktarıyor sayfalarına Erdem
‘’Zalim onlardan ve bizden diye sınıflandırmaz. Zalim zalimdir. Ben iktidarı eleştirdim dava açtılar. Muhalefetin hatalarını eleştirdim, liste dışı kaldım ve tutuklanma zeminim oluştu. Kim adil ? Hayata ‘bizden ve onlardan’ şeklinde bakıp zulme taraf olmayınız. Bunu öğrendim. Zulüm tek millettir. Tektir ve birbiriyle didişsede birdir yolları.Zulme taraf olmayınız. Biz artık ‘tarafsızız’ Bertarafız,,,Zulum tek kıt’avebiz tek başımıza….’’ Erdem kitabında kitabı hakkında şusatırları yazmakta ‘’ Bu kitabın kaç kişi tarafından okunacağı ne kadar satacağı ve benzeri şeyleri önemsemiyorum. Sadece yüreğimden dökülenleri yazdım. Üstelik size değil kendime anlatıyorum bunları. Eleştirdiğim her şey bende olandır. Ve dolayısıyla sende olandır. Ben kendi benliğimle verdiğim bu mücadelenin sana ip uc ları verebileceğini düşünüyorum. Cezaevinde hidayete ermedim’’ diyor . kitabın ‘’Sonsöz’’ü çok hoş iyi okumalar dileğiyle Eren Erdem umarım en kısa zamanda Ali’sine kavuşur.
29 MART 2019 DENİZLİ
26 Mart 2019 Salı
Metastaz
MetastazBarış Pehlivan
Barış Terkoğlu
Kırmızı kedi Yayınevi 6. Basım Şubat 2019 İstanbul 254 sayfa.
Öncelikle size Metastaz ne demek onu anlatayım. Yunanca’’ Meta’’ birsonraki ‘’statis’’ yer değiştirme anlamındadır. Kanserli hücrelerin bulundukları doku dışında doğrudan yada kan ve lenf damarları ile başka bölgelere sıçramalarına verilen isimdir. Barışların kitabı Fetö terör örgütünün yapmış olduğu 15 Temmuz kanlı darbenin ardından bugüne kadar pek az kişi hali hazırda düzeni tarife girişmişti. Evet Türkiye Cumhuriyeti’nin kılcal damarlarına yeniden başka tarikatlar örgütleniyordu. O tarikatların üniforma giymiş müritleri, devletin yeni sahipleri olmak için sabırla , sezsizce, gizlice bekliyordu.
Yeni Tarikatımızın adı Menzil ve hükümet içinde en büyük müridi Sağlık Bakanı Recep Aktağ. Ankara’da bebek ölümleri (2008 yılı) çoğalınca Menzil Şeyhi Abdulbaki’yi arayarak ‘’Bir istihareya yatarmısın ‘’ ricasında bulunmuş. Barış’ların kitabının ilk bölümü devlete özellikle Sağlık bakanlığına sızan Menzil tarikatini anlatmaktadır.
Kitabın ikinci bölümü ise mevcut yargımız ve yargımızın düştüğü durum ve tutuklu para babaları Fetöcülerin ellerini kollarını sallayarak tahliye olmalarını çok güzel anlatmışlar. Şimdi ben bu anlatımlar ile bazı olayları kısa ve tanıtım amacıyla yazacağım. Düşünün Devletin yargısı ve polisi , halen Fethullaccı Terör Örgütüne üye olmakla ve örgütü finanse etmekle suçlanan bir işadamıyla işbirliği yapıp, başka bir tarikatın müridi olan görevdeki bir yargı mensubuna suçüstü yapmak durumuna düşmüştü. Evet çok acıydı !
Biraz kafanızı karıştırayım ; Tahliye ettiği Fetö şüphelisi işadamlarını tutuklatan savcıya Fetö’cü diyen hakimi Fetö soruşturmasında rüşvet aldığını ortaya çıkaran başsavcının ‘’rüşvet alan bir Fetö’cü’’ olduğunu iddia ettikten sonra tutuklanan hakim Fetö’den tutuklandı. Kitabın kilit noktalarından sayfalarca anlattığı ‘’ FETÖ Borsası’’ Fetö’den para ile kurtulma furyası, artık dedikodu değil savcılıkta kalın bir dosya, cezaevinde bir koğuş, poliste bir operasyon sırasıydı. Fetö Borsası suçlamasıyla bir savcı Yargıtay’da sanık sandalyesinde oturacaktı. Barış’lar Gülen’in sanıklık serüvenini mahkeme mahkeme incelemiş, şu tesbiti yapmışlar. Fetö’ye karşı ülkenin bağışıklık sistemi sayılabilecek isimler birer birer yok edilirken, ötekiler yükselmek için Fetö’ye tutundular. Ve bugün oturdukları koltukların sıcaklığının yarısını Fetö’ye borçlular. Kitapta bugün Yargıtay’ın başında olan İsmail Rüştü Cirit’in Fetö ile ilgili kayırma , kollama kulis ve aldırdığı kararları okuyunca ‘’Vaybe bu adamın Yargıtay’da ne işi var hemde başında’’ diyeceksiniz. Bugün İsmail Rüştü Cirit’e dair deliller sıradan bir vatandaşta olsa, sizce şimdi nerede olurdu. Şimdi Diyanet’in başında olan Ali Erbaş’ın Fetö ile dansı,
Adil Öksüz’le kankalığını ilgi ile okuyup ‘’Vaybe sen neymişsin be ALİ ‘’ diyeceksiniz. Bu kadar yazılan çizilen cemaat ile yapılan savaş züğürdün çenesini yorabilir. Zira unutmamamız gereken, Gülen’in önünde eğilen zenginler bir savcının önünde eğilmek zorunda kalmadılar.
Kitabın son parağrafını bende aynen size aktarayım. Erdoğan’ın bu konuşması bir yol haritası oldu mu? Yani bugün , tıpkı dün gibi ‘’Allah’’ dedikleri için müsamaha gösterilenler yok mu? Aynı menzile farklı yollardan gidiyoruz, inancıyla yeni Fetö’lere destek olunmuyor mu? Hukuk içinde imtiyazlılar düzeni yeniden kurulmuyor mu? Geçmiş dönemin günahlarına en çok bulaşanlar bugün en tepelere çıkmıyor mu?
Erdoğan’ın sorduğu bu soruları ve yanıtlarını bu kitabın her saifesinde okuyup şaşıracak, vay be diyecek bu pisliğe bulaşan kişilerin Erdoğan’ın dediği gibi en tepelerde olduğunu okuyacaksınız.
Tarihin en zor yazım şekli yaşarken yazmaktır. Zira yazan el, bakan göz, analiz eden akıl nesnesiyle hareket halindedir. Barışlar zoru yapmışlar
Barış Terkoğlu
Kırmızı kedi Yayınevi 6. Basım Şubat 2019 İstanbul 254 sayfa.
Öncelikle size Metastaz ne demek onu anlatayım. Yunanca’’ Meta’’ birsonraki ‘’statis’’ yer değiştirme anlamındadır. Kanserli hücrelerin bulundukları doku dışında doğrudan yada kan ve lenf damarları ile başka bölgelere sıçramalarına verilen isimdir. Barışların kitabı Fetö terör örgütünün yapmış olduğu 15 Temmuz kanlı darbenin ardından bugüne kadar pek az kişi hali hazırda düzeni tarife girişmişti. Evet Türkiye Cumhuriyeti’nin kılcal damarlarına yeniden başka tarikatlar örgütleniyordu. O tarikatların üniforma giymiş müritleri, devletin yeni sahipleri olmak için sabırla , sezsizce, gizlice bekliyordu.
Yeni Tarikatımızın adı Menzil ve hükümet içinde en büyük müridi Sağlık Bakanı Recep Aktağ. Ankara’da bebek ölümleri (2008 yılı) çoğalınca Menzil Şeyhi Abdulbaki’yi arayarak ‘’Bir istihareya yatarmısın ‘’ ricasında bulunmuş. Barış’ların kitabının ilk bölümü devlete özellikle Sağlık bakanlığına sızan Menzil tarikatini anlatmaktadır.
Kitabın ikinci bölümü ise mevcut yargımız ve yargımızın düştüğü durum ve tutuklu para babaları Fetöcülerin ellerini kollarını sallayarak tahliye olmalarını çok güzel anlatmışlar. Şimdi ben bu anlatımlar ile bazı olayları kısa ve tanıtım amacıyla yazacağım. Düşünün Devletin yargısı ve polisi , halen Fethullaccı Terör Örgütüne üye olmakla ve örgütü finanse etmekle suçlanan bir işadamıyla işbirliği yapıp, başka bir tarikatın müridi olan görevdeki bir yargı mensubuna suçüstü yapmak durumuna düşmüştü. Evet çok acıydı !
Biraz kafanızı karıştırayım ; Tahliye ettiği Fetö şüphelisi işadamlarını tutuklatan savcıya Fetö’cü diyen hakimi Fetö soruşturmasında rüşvet aldığını ortaya çıkaran başsavcının ‘’rüşvet alan bir Fetö’cü’’ olduğunu iddia ettikten sonra tutuklanan hakim Fetö’den tutuklandı. Kitabın kilit noktalarından sayfalarca anlattığı ‘’ FETÖ Borsası’’ Fetö’den para ile kurtulma furyası, artık dedikodu değil savcılıkta kalın bir dosya, cezaevinde bir koğuş, poliste bir operasyon sırasıydı. Fetö Borsası suçlamasıyla bir savcı Yargıtay’da sanık sandalyesinde oturacaktı. Barış’lar Gülen’in sanıklık serüvenini mahkeme mahkeme incelemiş, şu tesbiti yapmışlar. Fetö’ye karşı ülkenin bağışıklık sistemi sayılabilecek isimler birer birer yok edilirken, ötekiler yükselmek için Fetö’ye tutundular. Ve bugün oturdukları koltukların sıcaklığının yarısını Fetö’ye borçlular. Kitapta bugün Yargıtay’ın başında olan İsmail Rüştü Cirit’in Fetö ile ilgili kayırma , kollama kulis ve aldırdığı kararları okuyunca ‘’Vaybe bu adamın Yargıtay’da ne işi var hemde başında’’ diyeceksiniz. Bugün İsmail Rüştü Cirit’e dair deliller sıradan bir vatandaşta olsa, sizce şimdi nerede olurdu. Şimdi Diyanet’in başında olan Ali Erbaş’ın Fetö ile dansı,
Adil Öksüz’le kankalığını ilgi ile okuyup ‘’Vaybe sen neymişsin be ALİ ‘’ diyeceksiniz. Bu kadar yazılan çizilen cemaat ile yapılan savaş züğürdün çenesini yorabilir. Zira unutmamamız gereken, Gülen’in önünde eğilen zenginler bir savcının önünde eğilmek zorunda kalmadılar.
Kitabın son parağrafını bende aynen size aktarayım. Erdoğan’ın bu konuşması bir yol haritası oldu mu? Yani bugün , tıpkı dün gibi ‘’Allah’’ dedikleri için müsamaha gösterilenler yok mu? Aynı menzile farklı yollardan gidiyoruz, inancıyla yeni Fetö’lere destek olunmuyor mu? Hukuk içinde imtiyazlılar düzeni yeniden kurulmuyor mu? Geçmiş dönemin günahlarına en çok bulaşanlar bugün en tepelere çıkmıyor mu?
Erdoğan’ın sorduğu bu soruları ve yanıtlarını bu kitabın her saifesinde okuyup şaşıracak, vay be diyecek bu pisliğe bulaşan kişilerin Erdoğan’ın dediği gibi en tepelerde olduğunu okuyacaksınız.
Tarihin en zor yazım şekli yaşarken yazmaktır. Zira yazan el, bakan göz, analiz eden akıl nesnesiyle hareket halindedir. Barışlar zoru yapmışlar
PUBLISH OR PERISH
15 Mart 2019 Cuma
Bozkır Çocuklarına Bir Umut
Bozkır Çocuklarına Bir Umut
Dr Albert Ecksteın
Gürer Yayınları
1. Baskı 2008
Kitabın Yazarı Prof.Dr. Nejat Akar
222 sayfa
İkinci Dünya Savaşında Almanya başında bulunan Faşist Hitler ülkesinde bulunan Yahudi kökenli kişilere ne yaptığı herkesce malum. Nazi Almanyası'nda yaşama ve mesleğini sürdürme olanağı bulamayan Alman Bilim Adamları Türkiye'ye gelmelerinin amacı sırf sığınma değildi. Bu insanların İsviçre, İngiltere, ABD gibi batı ülkelerine yerleşme olanağı vardı. Türkiye'yi seçme nedenleri; çok çeşitli bilim dallarında Türk Üniversitelerinde ders kitapları yazmak, akademisyen yetiştirmek bir nevi mesleklerini idame ettirmek için Türkiye'yi seçmişlerdir. Özellikle Hukuk ve Tıp fakültelerine olan katkıları günümüze kadar devam etmiştir.
Bunlardan biride DR ALBERT ECKSTEIN dir. "Ben hocadan Albert diye bahsedeceğim."
15.06.1935 yılında Almanya'daki işinden kovulur. Temmuz 1935 yışında İngiltere'ye iş görüşmesine gider. Buarada Fransa'dan ABD'den iş teklifleri ama Albert 1.08.1935 yılında Berlin Elçimiz Hamdi Arpağ ile sözleşme imzalar. Albert çocuk doktorudur(pediatrist). Ankara'ya geldikten sonra tüm Anadoluyu gezmiş, raporlar düzenlemiş ve bu raporları yetkililere sunmuştur. Ailesini de getiren
Albert'in anadoluda geçirdiği iki yıldan fazla zamanı Akar Hoca güzel bir dille ve belgelerle anlatmış.
Onlarca Akademisyen yetitiren Albert Hoca'yı artık Almanya ülkesine çağırmakta ve Kültür Bakanı Christine Teusch bir mektüp yazmıştır. Mektupta kibarca özür dilenmiş ve yurda dönmesi istenmiştir. Albert verdiği cevapta
" ...bu göreve çağrı ile benim işten atılmama yol açan olayları telafi etmek istemeniz beni derinden etkiledi. .......içimde uzun zamandır hiç kötü duygular kalmadı. Yalnızca bir tek isteğim var o da zor bir sınavdan geçmiş olan ülkenin hızla ve sürekli bir iyileşme göstermesidir." Ve ülkesine dönen Albert'in Türkiye anıları yetiştirdiği hocaların anlatımları bu kitaba renk katmış. Keşke Hitler'in zulmunden kaçan Alman Aydınları ile ilgili bu kitaplar çoğalsa. Bu konu ile ilgili başka bir kitap önerim ise " Haymatlos" İşbankası Yayınları.
Yine bu konuyla ilgili bir anektod da ben ekleyeyim.Allah rahmet etsin bir diş doktorumuz vardı Mustafa Bey İstanbul Diş fakultesi mezunu onlara da bir Alman Hoca gelmiş şöyle derdi Mustafa Bey " Önce bize el yıkamayı öğrettiler. Biz el yıkamayı bile bilmiyormuşuz" derdi rahmetli ve bu aydınların Üniversitelerimize katkılarını anlatırdı.
PUBLISH PERISH
Dr Albert Ecksteın
Gürer Yayınları
1. Baskı 2008
Kitabın Yazarı Prof.Dr. Nejat Akar
222 sayfa
İkinci Dünya Savaşında Almanya başında bulunan Faşist Hitler ülkesinde bulunan Yahudi kökenli kişilere ne yaptığı herkesce malum. Nazi Almanyası'nda yaşama ve mesleğini sürdürme olanağı bulamayan Alman Bilim Adamları Türkiye'ye gelmelerinin amacı sırf sığınma değildi. Bu insanların İsviçre, İngiltere, ABD gibi batı ülkelerine yerleşme olanağı vardı. Türkiye'yi seçme nedenleri; çok çeşitli bilim dallarında Türk Üniversitelerinde ders kitapları yazmak, akademisyen yetiştirmek bir nevi mesleklerini idame ettirmek için Türkiye'yi seçmişlerdir. Özellikle Hukuk ve Tıp fakültelerine olan katkıları günümüze kadar devam etmiştir.
Bunlardan biride DR ALBERT ECKSTEIN dir. "Ben hocadan Albert diye bahsedeceğim."
15.06.1935 yılında Almanya'daki işinden kovulur. Temmuz 1935 yışında İngiltere'ye iş görüşmesine gider. Buarada Fransa'dan ABD'den iş teklifleri ama Albert 1.08.1935 yılında Berlin Elçimiz Hamdi Arpağ ile sözleşme imzalar. Albert çocuk doktorudur(pediatrist). Ankara'ya geldikten sonra tüm Anadoluyu gezmiş, raporlar düzenlemiş ve bu raporları yetkililere sunmuştur. Ailesini de getiren
Albert'in anadoluda geçirdiği iki yıldan fazla zamanı Akar Hoca güzel bir dille ve belgelerle anlatmış.
Onlarca Akademisyen yetitiren Albert Hoca'yı artık Almanya ülkesine çağırmakta ve Kültür Bakanı Christine Teusch bir mektüp yazmıştır. Mektupta kibarca özür dilenmiş ve yurda dönmesi istenmiştir. Albert verdiği cevapta
" ...bu göreve çağrı ile benim işten atılmama yol açan olayları telafi etmek istemeniz beni derinden etkiledi. .......içimde uzun zamandır hiç kötü duygular kalmadı. Yalnızca bir tek isteğim var o da zor bir sınavdan geçmiş olan ülkenin hızla ve sürekli bir iyileşme göstermesidir." Ve ülkesine dönen Albert'in Türkiye anıları yetiştirdiği hocaların anlatımları bu kitaba renk katmış. Keşke Hitler'in zulmunden kaçan Alman Aydınları ile ilgili bu kitaplar çoğalsa. Bu konu ile ilgili başka bir kitap önerim ise " Haymatlos" İşbankası Yayınları.
Yine bu konuyla ilgili bir anektod da ben ekleyeyim.Allah rahmet etsin bir diş doktorumuz vardı Mustafa Bey İstanbul Diş fakultesi mezunu onlara da bir Alman Hoca gelmiş şöyle derdi Mustafa Bey " Önce bize el yıkamayı öğrettiler. Biz el yıkamayı bile bilmiyormuşuz" derdi rahmetli ve bu aydınların Üniversitelerimize katkılarını anlatırdı.
PUBLISH PERISH
14 Mart 2019 Perşembe
Bilimin Büyüsü
Bilimin Büyüsü
Ali Mehmet Celal Şengör
İnkılap Yayınevi
21.Baskı 2018 İstanbul
160 Sayfa
İlk iki ismi pek bilimez ben özellikle yazdım. Şengör hocanın ilginç kitabı. Kitap illaki bilim adamı olmana gerek olmadan her seviyede insanın rahatlıkla okuyacağı tarzda yazılmış. Ben kitaptan çok Şengör Hocamın hayatından alıntılar yapayım. 1955 yılında İstanbul'da doğdu. 1973 yılında Robet Academy'yi bitirdi. 1978 de Univetsity Albany' den Jeolog olatak mezun oldu . Aynı ünivetsitede 1979 yılında master, 1982 de doktora yaptı. 1986 yılında İTÜ Maden Fakültesinde doçent oldu.
Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu, anne ve babası Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce İstanbul'a gelmişler. Annesinin ailesinin üyeleri hepsi birden fazla dil konuşurlardı. Ailesi şengör Hoca'ya seçeceği meslek konusunda hiçbir telkinde bulunmamış, her iki dedeside " Ne iş yaparsan yap ama o alanda en iyisi ol"n derlerdi. Ve öylede oldu. Mesleği ile ilgili almış olduğu ödüller kitabın ilk sayfasında kendisini tanıtım bölümünde tam bir sayfa olarak verilmiş. Kitabın önsözünü Fatih Altaylı yazmış, kitap genellikle Şengör Hocanın makalelerinden oluşmakta. Bilime meraklı veya ilgi duyan muhakak bu kitabı okusun.
PUBLISH PERISH
Ali Mehmet Celal Şengör
İnkılap Yayınevi
21.Baskı 2018 İstanbul
160 Sayfa
İlk iki ismi pek bilimez ben özellikle yazdım. Şengör hocanın ilginç kitabı. Kitap illaki bilim adamı olmana gerek olmadan her seviyede insanın rahatlıkla okuyacağı tarzda yazılmış. Ben kitaptan çok Şengör Hocamın hayatından alıntılar yapayım. 1955 yılında İstanbul'da doğdu. 1973 yılında Robet Academy'yi bitirdi. 1978 de Univetsity Albany' den Jeolog olatak mezun oldu . Aynı ünivetsitede 1979 yılında master, 1982 de doktora yaptı. 1986 yılında İTÜ Maden Fakültesinde doçent oldu.
Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu, anne ve babası Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce İstanbul'a gelmişler. Annesinin ailesinin üyeleri hepsi birden fazla dil konuşurlardı. Ailesi şengör Hoca'ya seçeceği meslek konusunda hiçbir telkinde bulunmamış, her iki dedeside " Ne iş yaparsan yap ama o alanda en iyisi ol"n derlerdi. Ve öylede oldu. Mesleği ile ilgili almış olduğu ödüller kitabın ilk sayfasında kendisini tanıtım bölümünde tam bir sayfa olarak verilmiş. Kitabın önsözünü Fatih Altaylı yazmış, kitap genellikle Şengör Hocanın makalelerinden oluşmakta. Bilime meraklı veya ilgi duyan muhakak bu kitabı okusun.
PUBLISH PERISH
Su Çürüdü
Su Çürüdü
Ahmet Telli
Şiir Kitabı
Everest Yayınları
21. Basım Kasım 2018
94 Sayfa
O kadar kitap okurum ömrümde ilk defa bir şiir kitabını bitirdim. Ahmet Telli tarafından oğlum Eray için imzalanmış kitap adı üstünde olduğu gibi şiirlerle bezeli. Ben kitaptan kitaba adını veren "Su Çürüdü" şiirini kitapta yazıldığı gibi yazacağım. Şiir formunda değilde düz yazı formunda yazmış şiirini Telli.
Suyum bir litrelik karton süt kutusu içinde. Yetmiş iki gündür sakındığım ve her gün ancak bir kere dudaklarıma değdirdiğim ...Dilimi bir köpek gibi değdirdiğim ...Her gün ancak bir kere değdiriyorum dudaklarımı suya.Dilimi kaçırıyorumartık; sünger, bütün vantuzlarını birden uzatmasın diye....Bataklıktaki suyun da bir su yanı vardır. Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir kokusuna Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi artık. Küstü öldürdü kendini su...
Su çürüdü
Adımdan gayrısını bilmiyorum.
PUBLISH PERISH
Ahmet Telli
Şiir Kitabı
Everest Yayınları
21. Basım Kasım 2018
94 Sayfa
O kadar kitap okurum ömrümde ilk defa bir şiir kitabını bitirdim. Ahmet Telli tarafından oğlum Eray için imzalanmış kitap adı üstünde olduğu gibi şiirlerle bezeli. Ben kitaptan kitaba adını veren "Su Çürüdü" şiirini kitapta yazıldığı gibi yazacağım. Şiir formunda değilde düz yazı formunda yazmış şiirini Telli.
Suyum bir litrelik karton süt kutusu içinde. Yetmiş iki gündür sakındığım ve her gün ancak bir kere dudaklarıma değdirdiğim ...Dilimi bir köpek gibi değdirdiğim ...Her gün ancak bir kere değdiriyorum dudaklarımı suya.Dilimi kaçırıyorumartık; sünger, bütün vantuzlarını birden uzatmasın diye....Bataklıktaki suyun da bir su yanı vardır. Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir kokusuna Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi artık. Küstü öldürdü kendini su...
Su çürüdü
Adımdan gayrısını bilmiyorum.
PUBLISH PERISH
Bin Hüzünlü Haz
Bin Hüzünlü Haz
Hasan Ali Toptaş
Everest Yayınları
12. Baskı Haziran 2018
152 Sayfa
Okuduğum ilginç kitaplardan hiçbirşey anlamadım desem
yeridir. Aslında çok okunan yazarlardan ama benim tarzım değil. Kitabın
yarısına kadar kahramanı erkek sanırken kadın çıktı. Kitapta konuşma yok denecek kadar az. İsmini bilmediğim bir
kadın Alaaddin diye birinin peşine düşer, bu yolculukta ilginç yerler konular,
bitmeyen zamanlar ve başka bir deyişle zavallı kızcağız hiç farkına varmadan
kendi kelimelerinin içine hapsolmuş. Hem
her şeyi en ince ayrıntısına kadar uzun uzun
anlatmış, hem de hiçbir şeyi
anlatmamış gibi yapmış.
Tarzım olmayan kitabı zorda olsa bitirdim. Kitap Toptaş
tarafından Oğlum Eray Apaydın'a imzalanmış olup oğlumun Emanet kitaplarından.
PUBLISH PERISH